Huysuz Biraderler yine iş başında. Vergi borçlarının affedilmesini istiyorlar. Uzun vadeli, düşük faizli kredi talep ediyorlar. Spor Toto ve İddaa gelirlerinin artırılmasını bekliyorlar. Kulüpler Birliği Ligi’nin kurulmasını dayatıyorlar. Yayın ihalesinin kendilerine bırakılmasında ısrar ediyorlar. Avrupa kupalarına giden takımlara maddi katkı yapılmasını öneriyorlar. Maç kadrolarında alt yapıdan gelen ve oynayan futbolcular için teşvik ödülü istiyorlar.
Yabancı statüsünün yeniden gözden geçirilmesi ise en önemli talepleri. 6+2+2’nin bu yıl da aynen devamında ısrar ediyorlar.
Huysuz Biraderler kim mi?
Süper Lig Kulüpler Birliği...
Türkiye Futbol Federasyonu genel kurulunun alternatifsiz, vazgeçilmez, mutlak hakimi!
Federasyonumuz da oldum bittim kendini hep onlara adayıp “Kulüplerin Federasyonuyuz” diye tanımladığına göre, ortada sorun kalmıyor.
Yeter ki Huysuz Biraderler’in kendi çıkarlarına göre hep “almaya” formatlanmış taleplerine ve önerilerine “he”” deyin, sonrasına da boşverin!
Huysuz Biraderler’in “altın yumurtlayan tavuk” misali üzerine titredikleri bir konu da “yayıncı kuruluş”... Yayıncı kuruluşun (Digitürk’ün) Lig TV kanalıyla hem daha fazla ödeme yapmasını (galibiyet primlerinin artırılmasını) istiyorlar, hem de (nasıl olacaksa) gelirlerinin düşmemesini öneriyorlar.
Onlara Huysuz Biraderler demekte çok haklıyım... Çünkü ne zaman hangi ilkelerle bir araya geleceklerini bilmiyoruz. Aynı ilkeleri ne zaman terk edip başka bir telden çalacaklarını tahmin edemiyoruz.
Vizyonları, eğilimleri, kararları, ısrarları ve politikaları hep gündelik çıkarlar üzerinde biçimleniyor. Kendi aralarındaki rekabeti zaman zaman kavgaya dönüştürürken, bir bakıyorsunuz TFF önünde bir cephe oluşturabiliyorlar.
Ne var ki istekleri genel olarak kendi yanlışlarıyla oluşmuş sorunların TFF eliyle çözümüne dayanıyor. Türk futbolunun gelişmesi, kurumsallaşması, marka değeri kazanması ve endüstriyel büyük liglerin arasına katılması için somut bir önerileri var mı ? Yok!
Şu 6+2+2 kuralına bir bakalım. TFF 12 Haziran 2012’de önümüzdeki sezon (2013-2014) uygulanacak statüyü ilan etmiş. 6 yabancı sahada (ya da kulübede) 4 yabancı tribünde! Kulüpler Birliği bir yıl sonra itiraz ediyor, eski sistemin devamını öneriyor. Transfere bakıyorsunuz, maşallah(!) yabancı stokunda erime yok, tam aksine büyüme var... Zamanında ciddiye almamışlar, ya da uyumuşlar. Hatta o statü değişikliğini TFF’nin kararı değil, önerisi diye yorumlayıp hafife alan başkan da gördük!
Transferde ölçüsüz davranıp futbolculara ve menajerlerine hak ettiklerinin çok üstünde ödeme yaparak parayı savuranların vergi konusunda neden çamura yattıklarını anlamak da çok kolay değil.
Kendi liglerini kurup federasyonu sadece milli takımla ilgilenen bir kuruma dönüştürme talepleri elbette tartışılabilir. Ama onların önce vakıf yapısından çıkıp şirketleşmesi gerekir. Dahası, İngiltere’de uygulanan Premiership örneğinin sadece organizasyon kısmına değil, bütününe bakmalarını öneririm. O bütünde “dayatma” kültürünün olmadığını, daha demokratik bir temsil ve delegasyon yapısının bulunduğunu da unutmamaları gerekiyor.
Hadi, resmi adıyla söyleyelim, Türkiye Kulüpler Birliği Vakfı’nın daha samimi ve katılımcı olduğunu iddia ediyorsa değerli yöneticileri, bir empati yapsınlar... Sadece kendi gözlükleri ve kendi kaygılarıyla değil, hakemlerle, furbolcularla ve antrenörlerle de bir araya gelerek daha ortak talepleri değerlendirsinler.
Böyle yapmaz sağır koroları oluştururlarsa... Kusura bakmasınlar...
Kendileri söyler, kendileri dinlerler!
Kenan Başaran/ Arkadan Müdahale
“...3 Temmuz, topyekün bir hesaplaşmaya dönüştürülemediği için eksik ve haliyle de “yanlı” kalmaya mahkumdur. Ceza yargısı da spor yargısı da 3 Temmuz’u alabildiğince geniş tutup mümkünse bütün memleket futbolunu bir “dava ligi”ne sokmalıydı inandırıcı bir temizlik için... Yarın Yargıtay, Fenerbahçe hakkındaki kararları onasa da onamasa da biz hiçbir zaman “hakikati” öğrenemeyeceğiz. Ortaya çıkan sonuç bütünün sadece bir parçasıdır ve bu ortaya çıkan parçanın da “taraflı” bir operasyonla elde edilip edilmediğine karar veremeyeceğiz.”
Futbolumuzu şike ve teşvik iddialarıyla sarsan 3 Temmuz Süreci’ni tartışmasız en iyi izleyen gazeteci Kenan Başaran’dır. Gazetecilik mesleğinin ilkelerinden sapmadan hukukun ve hakikatin yolundan ayrılmadan sabır ve emekle yaptı işini. Sevgili meslektaşım, İletişim Yayınları’ndan “Arkadan Müdahale” adıyla kitaplaştırdığı emeklerini şimdi sporu seven ya da sevmeyen tüm okurlara sunuyor. Yazının girişindeki satırları o kitaptan aldım... Sanıklarla, savcıyla, yargıçla, avukatlarla yaptığı konuşma ve izlenimler de kitaba müthiş bir derinlik ve sahicilik katıyor.
İyi bir vicdan muhasebesi için “Arkadan Müdahale” çok iyi bir belge. Okumanızı öneririm.
İNSANLAR YAŞADIKÇA...
Suat KILIÇ
Gençlik ve Spor Bakanı, 6222’yi uygulamakta başarısız olduklarını nihayet itiraf etti. Samimiyetinden dolayı kendisini kutluyoruz. Şimdi gerçeği söylediğine göre, şiddeti önleyecek önlemleri de acilen alacaktır, bekliyoruz.
Haluk ULUSOY
Yakınlarının gazına gelip TFF Başkanlığı’na dönüşe hazır olduğunu açıkladı. Zamansız ve yanlış bir karar... Böyle bir niyeti varsa, daha iyi hazırlanıp daha ciddi projelerle “zamanında” sahneye çıkmalı!
Atilla ÖRSEL
Cimnastik Federasyonu eski başkanı, Uluslararası Cimnastik Federasyonu Başkanı Bruno Grandi tarafından “Büyük Hizmet Ödülü” ile onurlandırıldı. Tören Mersin’de yapılacak. Kıymetini bilen biliyor yani!