Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

A vrupa’da kulüp formaları, Latin Amerika’da ise milli formalar en büyük aşktır futbolcu için... Benim uydurmam değil. FİFA’nın 1990 Dünya Kupası’ndan sonra saptadığı bir gerçek bu. Giderek derinleşen, büyüyen bir gerçek. Rio de Janeiro’nun ünlü Maracana Stadı’nda bu gerçek bir kez daha hükmünü icra etti.
Şampiyonlar Ligi final turlarına adeta abone olan Barcelona (4) ile Real Madrid (3), toplam 7 oyuncu ile İspanyol Milli Takımı’nın omurgasını oluşturuyordu. Bunlara son finalist ve İspanya Şampiyonu Atletico Madridli Diego Costa’yı da ekleyin, kulüp formalarıyla saltanat süren, her türlü zafere doymuş “yorgun” bir Dünya Şampiyonu ile karşı karşıyasınız..
...Ve yine İspanyolca konuşan bir Latin Amerika ülkesinin takımı : Şili... Orada sadece 1 Barcelonalı (Alexis Sanchez) ve 2 Juventuslu (İsla, Vidal) var... Ötekiler de ülke dışında İspanya’dan Galler’e, Brezilya’dan İngiltere’ye uzanan gurbet coğrafyasında daha mütevazı takımlarda oynuyorlar. Ama bir araya geldikleri zaman büyüdüklerini, bayraklarını ve ülkelerini alkışlatmak için müthiş heyecanlandıklarını görüyorsunuz.
Allende ve Neruda ile sevdiğim Şili, futbolda da işte bu nedenle ruhumu okşuyor. O futbolculara saygı duyuyorum.
Üçlü savunma oynadı Şili... Oyunun her iki yönünü de başarıyla üstlenen dörtlü bir orta alan, Vidal ve önünde çift forvet Vargas ile Sanchez... Sahanın her yerinde çoğunluktaydılar. İnanılmaz bir dayanışma ruhu ve fizik güçle mücadele ettiler. İspanya’ya karşı tarihlerinin ilk galibiyetini aldılar. Hele Vargas ile Sanchez’in uyumu alkışlanacak düzeydeydi. Xabi Alonso ve Andres İniesta bu zengin ve ezici oyuna karşı direnemediler. Diego Costa da dört kez pozisyona girdi ama, doğru dürüst şut atamadı. Del Bosque’nin açıkça görülen bir santrfor sıkıntısı var. Ne Torres ne Costa ne de kenarda bekleyen David Villa.. Hiç biri sevdiğimiz Hoca’ya umut vermiyor.
İspanyollar, Dünya futboluna kazandırdıkları değerin karşılığını 2010’da geciken bir Kupa ile aldılar... Tıpkı 1998’in şampiyonu Fransa gibi, bir sonraki Kupa’da, Brezilya’da gruptan çıkamadan eve dönüyorlar.
Ne yapacaksınız, hayat böyle... Her şey değişiyor..Top yerinde durmuyor, dünya dönüyor!