Enes Kanter, Türk basketbolunun mucize çocuğu... 1992 doğumlu, boyu (şimdilik) 2.08 m... Başarılı bir pivot ve forvet oyuncusu.
Basketbola Van’da başladı... Yeteneği ve başarısıyla dikkat çekip Ankara Samanyolu Koleji’ne alındı... Oradan Ülker’e transfer oldu. Fenerbahçe ile Ülker’in birleşmesinden sonra Fenerbahçe Ülker’in kadrosunda yer aldı. Öğrenimine de Fenerbahçe Koleji’nde devam edecekti.
Ama onu sırf basketbol çalışmaları, genç ve yıldız milli takımlarındaki kamp ve seyahatleri nedeniyle devamsızlıktan sınıfta bıraktılar.
O da Fenerbahçe Koleji’nden ayrılıp Doğa Koleji’ne geçti. Yeni okulunun Dünya Liseler Şampiyonluğu’nda başrolü oynadı...
Enes Kanter, Avrupa Yıldızlar Şampiyonası’nda (22,9 sayı 16,5 ribaund); Avrupa Gençler Şampiyonası’nda (18,6 sayı 16,4 ribaund) peşpeşe MVP (En Değerli Oyuncu) seçildi.
Buraya kadar parlak kariyerini hayranlık ve mutlulukla izliyoruz.
Ama arada can sıkan, keyif kaçıran gelişmeler de oldu...
O’nu Milli Takım’a çağırmadılar. Dünya Şampiyonası’na hazırlanan kadroda kendine yer bulamadı... Federasyon kaynakları, zaten çağırılsa da gelmeyeceğini, ya da en masum haliyle böyle bir turnuvayı kaldıramayacağını mırıldandılar...
12 Dev Adam’ın yarattığı coşku ve başarı ortamında Kanter’i çok kolay unuttuk.
Bu arada Enes de çizdiği yol haritasında ilerlemeye başladı.
Yükseköğrenimi için Amerika’yı seçti. Kentucky Üniversitesi’ne yazıldı. Üniversite’nin basketbol coachu ona adeta hayran oldu... NCAA’de (Amerikan Kolej Ligi) Kentucky Üniversitesi’ne şampiyonluğu getirecek bir koz olarak görüyordu öğrencisini...
Ne yazık ki bu rüya çabuk bitti.
Bir basketbolcunun NBA idealini gerçekleştirebileceği en güvenli yolda kırmızı ışık yandı Enes’e...
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün eski sporcusuna 100 bin Dolar’ın üzerinde ödeme yapıldığını ortaya koyan belgeleri göndermesiyle Enes Kanter, profesyonel olduğu anlaşılarak NCAA organizasyonu dışında bırakıldı.
Şimdi bu noktada Fenerbahçe Spor Kulübü’nü suçlayamayız... Ellerindeki belgeyi olduğu gibi Amerika’ya göndermişler...
Böyle bir arızanın çıkacağını bile bile...
Peki Enes Kanter niye böyle bir yolu seçti? Kariyer planlaması yaparken başına gelecekleri hiç mi düşünmedi?
Akademisyen bir babanın oğlu olarak elbette durumu ölçüp biçtiğini ve tarttığını sanıyoruz.
Ama sonuç hüzün verici... Enes Kanter’in yüksek öğrenimi bile sorunlu artık.
Acaba Enes Kanter’in bir menajeri var mı? Varsa kim? Böyle bir planlamada menajer tarafından yanlış yönlendirilmiş olabilir mi?
Bu soruların yanıtını merak ediyorum...
Bir de şu soru: Öfke ve kızgınlık hali, şefkatsizliği ve acımasızlığı tetikleyebilir mi?
Görülen o ki pekala tetikleyebiliyor...
... Ve Enes’in geleceği kararıyor!
Bırakın konuşsunlar
Fenerbahçe’nin başarılı kalecisi Volkan Demirel, en az iki golü kurtardıktan sonra son dakikalarda yedikleri 2 golle yenik bitirdikleri Gaziantepspor maçını yorumlarken, takım içinde bazı futbolcuların giydikleri formanın hakkını vermediğini, maçı kazanmak için gereken istek ve enerjiyi gösteremediklerini söyledi...
Kıdemli, deneyimli ve kulüp aidiyeti tartışılamayacak bir oyuncunun özeleştiri kapsamında bazı arkadaşlarının durumunu kamuoyu önünde dile getirmesi, tartışma yarattı...
Aykut Kocaman dahil, büyük bir kesim, Volkan’ın davranışını hatalı buluyor. Durumu abarttığını söyleyenler de var...
Bence Volkan basmakalıp ifadeler yerine, kimseyi suçlamadan, kavga etmeden, dedikodu yapmadan olanca samimiyetiyle açık, seçik, kesin ve net mesajlar verdi...
Ayrıca futbolcunun belli programlarla belli şeyler söyleyecek bir robot olmadığını da ortaya koydu.
Alex konuştuğunda, altın yumurtlamış gibi manşet yapıp eleştiriyi akıllarına bile getirmeyenler Volkan’ın sözlerine takılıyorlar.
Bırakın herkes konuşsun...
Volkan da konuşsun, Hagi de!.. Artık dedikodu diye geçiştirilen, başkaları tarafından dile getirilse provokasyon olarak adlandırılabilecek gerçekleri bilelim, ona göre tartışalım.
Dedikodudan, polemikten, sansasyondan daha iyidir böylesi...
Selahattin TORKAL
O günleri görmüş, futbol topunun peşine düşmüş kiminle konuşsam, Selahattin Torkal’ın olağanüstü tekniğini, oyun görüşünü ve muhteşem plaselerini anlatırlardı bana.
Yıllar sonra tanıdım onu.
Kesinlikle söyleyebilirim ki, futbol aleminin en kibar, en beyefendi ve en sportmen kahramanlarından biriydi.
Babalarımıza futbolu sevdiren de onun gibi öncülerdi mutlaka...
Sana minnettarız Selahattin Abi... Huzur içinde uyu büyük Fenerbahçeli!...
Aklıma gelmişken...
Sırf, yaptık oldu, demek için röportaj yapılmaz... Program da yapılmaz...
Hele hele vıcık vıcık... İçinde adam gibi soru, adam gibi cevap olmayan röportaj ya da program...
Olmasa daha iyi olur...
Yani!
Ördeğim öksüz kaldı
Aslında iki taneydiler. Birine çok sevdiğim arkadaşlarımdan biri el koydu...
Elde kalan o tek ördeğimi hep sevgiyle okşadım, fırsat buldukça tozunu aldım, onu kütüphanemin yüksek raflarından birinde saklıyordum.
Ama dün ördeğim öksüz kaldı.
Osmanlı çini ve seramik sanatının çağımızdaki en büyük ustası, ördeğimin yaratıcısı Sıtkı Olçar, hiç beklenmedik bir zamanda aramızdan ayrıldı.
Elbette eserleriyle yaşıyor... Yaşayacak... Hem de sonsuza dek.
Peki yeni bir Sıtkı Usta çıkar mı?
İnşallah çıkar!
Hepimizin başı sağolsun... Senin de Hıncal Abi!