Satılan bilet 42 bin... Maçı izleyen seyirci sayısı 32 bin 460... Bu tutarsızlığın bir çok açıklaması olabilir. Trafik düzenlemesi örneğin... Stat çevresini trafiğe kaparsanız, oraya gitmeye niyet eden insanların bir bölümünü elimine edersiniz. Yürüyen var, yürüyemeyen var. Yine de “şikayeten” yazmıyorum. Böyle aksaklıklar her eve taşınmada yaşanabilir.
Her şey bir yana, çevresi pırlanta ile ışıldayan tek taş zümrüt bir yüzük gibiydi Vodafone Arena... 19.00’da başlayan geri sayımda saatler 19.03’ü gösterdiğinde ilk statta (İnönü’de) 69 yıl önce ilk golü atan Süleyman Seba geliyor ekranlara.. Alkıştan ve coşkudan yıkılıyor stat. Ortak ses, tek nefes: “Hepimiz Seba’nın askerleriyiz!.” Ve saygı duruşu... Çıt çıkmıyor! Özlenen, muhteşem bir sükut ve saygı hali. Pascal Nouma üçlü çektiriyor Alen’den önce. Haber geliyor: dışarıdaki kalabalığı dağıtmak için biber gazı sıkılmış. O izdiham halinde olur böyle şeyler. Olmamalı ama, oluyor beyler! İnternet hattı sağlıksız, tam oturmamış... Elektrik gidip geliyor, voltaj gidip geliyor. Basın tribününde tv monitörleri filan da yok henüz. Ama boş verin, herkes mutlu... Herkes coşkulu!.
Hayal ötesi bir Beşiktaş bayramı bu... Öylesine ışıldıyor ki ortalık, yaşasın Beşiktaş aydınlanma çağına giriyor! Laf aramızda sloganlar ve ıslık sesleriyle de galiba desibel rekorları kırılıyor.
Futbola bakarsak... Şampiyonlar Ligi’nde final maçı seyrettik adeta... Beşiktaş her şeyi ile özel bu gecede güzel mi güzel oynadı! Quaresma’nın, Gomez’in Atiba, Olcay ve ille de Sosa’nın gayretleri, Oğuzhan’ın cambaz paslaşmaları zevk ve keyif veriyordu. Sadece Beşiktaşlılara değil, futbolu seven herkese... Hakça konuşalım... Bursaspor da asla teslimiyetçi bir oyun oynamadan... Savunmasına çekilip saklanmadan, kaçmadan oyuna eşlik ediyordu.
Bu maç maç değil, Ege kasabalarında coşkulu bir kır düğünü gibiydi...
Mario Gomez’in attığı ilk gol... Oğuzhan, Sosa ve arkadaşlarının oyunu kurma, akılla topu ve Gomez’i buluşturma gösterisiydi. Çok geçmedi, Traore’nin golü geldi. Yine bir kontratak... Yine hücuma yoğunlaşmış takımın önlenemez savuma önlemsizliği! Her neyse... İkinci yarıda savunmacıların işbirliği ile coşku katlanıyor. Atiba’nın şutu Harun’dan dönüyor. Orada Delgado var. Beş dakika sonra bu defa Gomez’in yine Harun’dan dönen penaltı atışını ikinci hamleyle tamamlayıp skoru zenginleştirmesi...
Beşiktaş çok koşuyor, çok çalışıyor, çok eğlenerek oynuyor. Düğün gecesi hüner göstererek herkesi eğlendirmeye çalışıyor.
Ama en korkulan şey... Düğünde kavga çıkıyor... Önce Hamza Hoca’nın hırçınlığı... Vodafone’un tribünlerine gönderiliyor ülkenin en saygılı hocası... (Bu durum ona hiç yakışmıyor) Sonra Stoch katılıyor oyuna. Çocuk kiralık Bursa’da... Kendini gösterip eski takımına dönmek istiyor. Onu anlıyorum. Attığı gol, hem kendine, hem takımına yararlı... Maç da artık daha heyecanlı...
O da ne? İnanılmaz itip kakmalar, fauller, fena hareketler... Hele ki provokasyonlar... Hosogai ile Quaresma’nın sürtüşmesi, kavgası... İşin içine rol de karışıyor... Yazık oluyor. Düğünün tadı kaçıyor. Quaresma’nın ikinci sarıdan atılması da yeni stadın ilkleri arasına yazılıyor.
Peki, unutalım bunları... Dün gece o kadar aydınlık ki öfkenin ve nefretin karanlığına yer kalmıyor!