Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kayseri’de heyecanlı günler yaşanıyor. Nur içinde uyusun, hayırsever işadamı Kadir Has’ın yapımı için tek kalemde 30 milyon YTL bağışladığı, Atatürk Spor Kompleksi’nin içinde yer alacak olan Kadir Has Stadı inşaatı hızla ilerliyor.
Yine de bir gecikme var tabii... Renk renk koltuklarının montajına başlanan, uzay gemilerini andıran çatısı çatılan ve alttan ısıtmalı sahasının yapımına yakında başlanacak olan stad, Abdullah Gül’ün isteğiyle geçen yıl 29 Ekim’de hizmete girecekti. Ama inşaat sektöründe alıştığımız sorunlar yüzünden vuslat önümüzdeki aylara kaldı.
Yeni stad heyecanı, Kayseri’de coşkulu bir bekleyişe neden oldu: “Türkiye İspanya maçını burada oynatalım” diyor Kayserililer... İlk bakışta sıcak ve sevgi dolu bir istek bu. Türk kültüründe konukseverliğin en iyi örneklerinden birine sahip Kayseri’nin böyle bir maçta ev sahipliği elbette kusursuz olur.
Ancak ben bu konuda popülist davranmayacağım.
Kayseri’de İspanya maçını oynamak bir çok bakımdan büyük rizikodur.
İspanya için geçerli olan saha ve seyirci dezavantajı elbette önemli. Ama unutulmasın ki milli takımın oyuncuları, yani bizimkiler de ilk kez yabancısı oldukları bir sahaya çıkacaklar. Sahanın UEFA tarafından “football turf” olarak nitelendirilen yapay çimle yapılması halinde böyle bir olasılık zaten tümüyle ortadan kalkar. Diyelim ki doğal çimle bir saha düzenlendi. Her iki takımın oyuncuları için o saha dezavantaj oluşturacaktır.
Haydi, biraz daha aykırı bir olay anlatalım...
Kayseri’de futbol seyircisi iki takımlı Turkcell Super Lig günlerinden beri tribünleri yüzde yüz dolduramıyor. En dolu maçlarda da oyunu gayet sakin ve ılıman bir hoşgörü ortamında “çekirdek çitleyerek” seyrediyorlar.
Oysa 28 Mart 2009’da Madrid’in Bernabeu Stadı’nda oynanacak İspanya Türkiye, üç gün aradan sonra 1 Nisan 2009’da oynanacak Türkiye İspanya maçları, milli takımın 2010 Dünya Kupası finallerine katılma konusunda “final” değeri taşıyan çok kritik karşılaşmalar... Türkiye bu maçta hem saha içinde, hem de saha dışında varını yoğunu ortaya koymak zorunda! Sportif ve legal anlamda tabii... O yüzden tribünde de bu tür karşılaşmaların gerektirdiği sese, soluğa, heyecana ve coşkuya ihtiyacı olacak. O ambiansı Kayseri’de yaratmak o kadar kolay değil!.
Bir de bizim garip inançlarımız vardır... Örneğin “uğurlu stat” anlayışıyla yıllarca İzmir’e Atatürk Stadı’na taşındık... Sonra günün birinde öylesine bir Avusturya yenilgisi yaşadık ki, uğur muğur uçtu gitti.
Kadir Has’taki ilk milli maçı yenilerek bitirirsek, korkarım ki Kadir Has’ın ruhu da incinir.

Haberin Devamı

İstanbul’da oynanmalı
Özetle Türkiye maçı, Kayseri’de oynanamaz! İstanbul’da oynanmalı. İnönü ya da Ali Sami Yen’de! Şükrü Saracoğlu’nda milli takım oyuncularının garip bir şekilde gerildiklerini bildiğim için, oraya da uzak duralım, diyorum.
Yeniden Kayseri’ye dönersek...
Evet Kadir Has’ta bir milli maç iyi olur. Ama o maç kader maçı, final niteliği taşımamalı. Rizikosu daha göze alınabilir bir maç olmalı.
Örneğin 14 Ekim 2009’da Türkiye Ermenistan maçı Kayseri’de oynanabilir.
Bir çok nedenle şık olur... Birincisi, Ermenistan’la diyalog konusunda bir açılım sürecini başlatan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de Kayserili olması... İkincisi dünya sinemasının ölümsüz ustalarından ermeni Elia Kazan’ın da Kayseri’de doğmuş olması...
Böyle bir maç için Kayseri, tam isabet olur... Kadir Has’ın da ruhu şad olur!

Haberin Devamı

Yorum ve yorumcular
Pazar akşamı televizyon programlarında sıcağı sıcağına yorumcuları dinledim.
Her birinden farklı mesajlar geliyordu. Kendi adıma her görüşe saygılıyım... Ama en çok takıldığım yorum sevgili dostum Ömer Üründül’ün sözleri : “Beşiktaş’ın Mustafa Denizli Holosko’yu oynatmadığı için yenildiği kesinlikle yanlış. Ben bu yorumlara karşıyım!”
Böylece yorumların yanlış doğru diye ikiye ayrılabileceğini ve Ömer Üründül’ün de tıpkı Haşmet Babaoğlu gibi yorumları yorumlama konusunda bir otorite konumuna geldiğini öğrenmiş (!) olduk. Bence Ömer çok değer verdiğim kendi görüşlerini söylesin yeter, kimin yorumu doğru, kiminki yanlış, onlara da biz karar vermeyelim!
Kendi adıma Denizli’nin Holosko ile maça başlamamasını, Sivok’u orta alanda oynatıp savunma göbeğinde uyumsuz Gökhan Zan ile Zapotocny ikilisini görevlendirmesini yanlış buluyorum. Zaten hepimiz aynı şeyleri söyleyeceksek bu kadar yorumcuya da gerek yok!
Hakan Şükür, bir çok yorumuna katılsam da Stadyum’un özel konuğu ve baş konuşmacısı tavrını bir an önce terk etmeli... Sanırım haftalar geçtikçe formattaki doğru yerine oturacak.
Bir de Sergen Yalçın’ın Mustafa Hoca ile ilgili yorumu var... Hoca’yı kanatları kapattığı için başarılı buluyor. Aslında bu konuda izin isteyip hiç yorum yapmamalıydı. Beşiktaş’ın alt yapısında antrenör olarak görevli bir eski futbolcunun, kısa süre önce kendisini yardımcılığa isteyen hoca hakkında yapacağı hiçbir yorum ikna edici olamaz!

Haberin Devamı

Hakemlerden mesaj var
FİFA kokartlı hakemlerimizden biri, dün bir dost aracılığıyla bana bir mesaj göndermiş... Özellikle sarı kart uygulamalarında kafalarının iyice karıştığını, kamuoyunun da bu konuda kanaat kargaşası içinde olduğunu belirterek şunları aktarıyor :
“- FIFA ve MHK, yayınladıkları genelgelerle futbolcuların, rakiplerine sarı kart gösterilmesi gerektiğini bildiren her işarete kesinlikle sarı kart verilmesini istiyor. Biz bu kuralı uygularken, Lincoln’ün bakışını, Tozo’nun masumiyetini ölçemeyiz. Bizim elimizde sempatiyi ya da antipatiyi ölçecek bir kriter yok. Haydi Tozo sevimli ve masum... Ya sert bakışlı, abus çehreli bir futbolcuya ne yapacağız ? Onun da masumiyeti olabilir. Yani yüzünü mü cezalandıracağız ? Bizim böyle bir yorum hakkımız kesinlikle yok! Bu kuralı uygularken, hakemler arasında da ayrım yapıyor medya... Bazı hakemlere kuralı uyguladığı için onay veriliyor, bazılarına da yine kuralı uyguladığı için insafsızlık yakıştırmaları yapılıyor. Kamuoyu bu sarı kartların gösterilmesini değil, kuralı tartışmalı!”
Elçiye zeval olmaz, aktarıyorum. Aslında bu açıklamayı adı saklı hakem kardeşimiz değil, MHK yapmalı ! Gerçekten biz de çok insafsız oluyoruz zaman zaman!

Tutsak Çocuklar (II)
Bursa’daki Tofaş Spor Kulübü Başkanı Efe Aydan, geçen hafta yayımlanan “Tutsak Çocuklar” başlıklı yazım üzerine aradı. Geçmiş yıllarda Tofaş’a genç basketbolcu adayları kazandırmak amacıyla bazı yerel kulüplere yetki verdiklerini, ancak daha sonra bu yetkiyi iptal ettiklerini bildirdi. İstanbul Tofaş Kulübü ile kendilerinin bir ilgisi olmadığını, Tofaş adını kullanmamaları konusunda da ihtarname gönderildiğini açıkladı. İstanbul Tofaş Kulübü, bu ihtarnameleri dikkate almamış ve faaliyetine devam ediyor. Bu konu yargının eşiğinde. Öte yandan benim Mehmet diye adlandırarak dramını anlattığım çocukların sayısı 22. Aileleri yargı yolunda.
Çocuklara çıkarttıkları lisansla onları 22 yaşına kadar tutsak eden çağdışı anlayış bir an önce değişmeli. Kulüplere 10 yaşından itibaren en çok altı sporcuya lisans çıkarma hakkı tanınıyor. Peki onlarca çocuğu başka kulüplere verip lisansiye ederek 22 yaşına kadar pazarlık kozu olarak kullananlara engel olunmayacak mı ?
Bu soruya Basketbol Federasyonu bir yanıt vermeli!
Efe Aydan’a teşekkür ederim!