Sakatlıktan yeni çıkmış, formsuz ya da takımında oynamayıp yedekte bekleyen 6 oyuncuyla Astana’nın yapay çimine çıkmak, doğal olarak hepimizi tedirgin etmeye yeterdi...
Dahası, kendimize göre küçük gördüğümüz takımları yeterince ciddiye almayıp hayal kırıklığına uğrama sıkıntısından kurtulduğumuzu da tam olarak söyleyemeyiz.
Kısacası, netameli, soru işaretleriyle dolu bir başlangıç maçıydı bu.
Sevinelim ki korktuğumuza uğramadık.
Kazakistan, geçmiş yıllarda dört attığımız, yarım düzine golle selamladığımız eski dost değildi dün. Belli ki futbolda unutulmuş bir Asya ülkesi olmaktan çıkıp gerçek bir UEFA ülkesi olmaya niyetlenmişler. Fizik olarak bizden çok daha güçlüydüler. Daha çok koşuyorlardı... Tüm acemiliklerine rağmen yine de gol pozisyonlarına girdiler, cesaretle hücum etmeyi denediler ama hâlâ arada çok fark vardı... Bu farkı aşamadılar.
Ev sahibi takımın çoğu kez topu savuşturmak için başvurduğu “uzun top” formülüne, hiç gereği yokken bizimkiler de ayak uydurdu. O yüzden topu kısa paslarla cezaalanına taşıyıp hücumda çoğalarak pozisyon üretmeyi düşünemediler... Kazakistan’ın savunmasının çabuk ve sert müdahalelerinden sakındılar... Bir de Hiddink’in ilkelerine uyarak beklerimizin hücum oyununa çok katılmadığını gözlemledik... Örneğin Sabri ancak 64’den sonra iki kez ileri çıktı...
Arda, Hamit ve Nihat’ın gollerinde hem bireysel beceri, hem de güzellik vardı.
Ama ben en çok Hamit’in uzaktan attığı “füze gol”ü beğendim.
Cezaalanında çoğalamadığımız, o bölgeye çok adamla inmediğimiz için Tuncay da sonradan oyuna giren Halil de golle buluşamadı.
Bireysel olarak Ömer Erdoğan’ı, Hamit, Emre, Aurelio ve Arda’yı beğendik... Öteki oyuncularımızın Belçika maçına daha iyi hazırlanmaları gerektiğini düşünüyoruz.
Belçika ve Almanya maçlarında herhalde dünkü gibi değil, daha disiplinli oynamamız gerekecek. O yüzden bu güzel ve taze başlangıcı abartmasak çok iyi olacak.