Konya Meram Belediyesi’nin yeni seçilen başkanı Serdar Kalaycı, “şort ve tayt” giydikleri gerekçesiyle Kız Voleybol Şubesi’ni kapatma kararı almış.
Hem de yaş gruplarında Konya şampiyonluğunu kazanıp, Aksaray’daki grup maçlarına hazırlanarak Türkiye şampiyonluğu hayallerini kurdukları sırada kızlara ve annelerine bildirilmiş bu karar...
Büyük Bayanlar’da Üçüncü Lig mücadelesi veriyordu Konyalı kızlar...
Deplasman giderlerinin yarıya yakın bölümü federasyon tarafından karşılandığı halde, “resmi kapanış gerekçesi” ekonomik nedenlere dayandırıldı. Ama Başkan yardımcısı Ali Uysal, “şort ve tayt giymenin rahatsızlık yarattığını” açıkça ifade etti.
Meram Belediye Başkan Yardımcısı, şubeyi kapatmakla yetinmiyor. Kızların, ailelerinin desteğiyle kendiliklerinden grup şampiyonasına katılma isteğini de engelliyor : “Kendi başınıza iş yapmayın. Kapatılan şubeyi temsil edemezsiniz!” diyerek.
Uzatmaya gerek yok. Türk kadını spor alanında eli kolu bağlı, yasaklar, engeller ve yok sayılmayla örülü bir kültürün bedelini ödüyor. Meram Belediyesi bayan voleybol takımının antrenörü Fatoş Altaş, olanca direnişine, harcadığı enerjiye ve çabasına rağmen bu kültürden sporcularını koruyamıyor.
Kadın ve spor sözcükleri yan yana geldiğinde Serena-Venüs Williams’lara, Dara Torres’lere, Elena Işınbayeva’ya hayranlıkla bakıp geçiyoruz... İçeride Süreyya Ayhan önce özlemlerimizi, sonra öfkelerimizi besliyor. Süreyya Ayhan’ın merkezinde rol aldığı olaylar yüzünden Anadolu’da kaç sporcu kız sporu bıraktı, bilemiyoruz. Galatasaraylı basketbolcu Işıl, voleybolda “filenin sultanları” gerçeği ve büyük fotoğrafı görmemizi engelliyor...
Bayan futbol takımı mesela... Üç Büyükler arasındaki rekabette başı dönenlerin, bayan futbol takımları kurulması, kızların artık çok geç de olsa ezeli rekabetin bir parçası olması, bu ülkede üye, taraftar, medya hangi grupların ortak talebi olmuştur? Maalesef olmamıştır.
Konya Meram Belediye Başkanı, oyun nereden geleceğini biliyor. İçinden gelmese de yanlış yaptığını bilse de politik ve popülist kararını almakla mutlaka iyi bir iş yaptığını düşünüyordur. Gelecek seçimde sırf bu nedenle oyunu artırabilir.
Başbakanımız da zaten Türk kadınına “Birinci vazifen en az üç çocuk doğurmak!” demedi mi ?
Kadın ve spor, sadece Türkiye’de değil, dünyanın başka ülkelerinde de birbirlerinden çok uzakta duruyorlar. İranlı kadınların çarşafla da olsa sportif yaşamlarını sürdürme kararlılığına saygı duyuyorum.
Ama Suudi Arabistan, kadına tek başına otomobil kullanmayı bile yasaklayan ülke, olimpiyat oyunlarına sadece erkekleri gönderiyor.
Şimdi buradan bir çağrı yapıyorum...
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Togay Bayatlı ve yönetim kurulu ile Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyesi Uğur Erdener dostumadır bu çağrı...
IOC’ye resmen başvurun ve önerin :
“Bundan böyle kadın sporcu getirmeyen hiçbir ülke, olimpiyat oyunlarına katılamaz! Kadın sporcusu olmayan ülkelerin başvurusu kabul edilemez!”
Böyle bir karar alsın Uluslar arası Olimpiyat Komitesi... Kadın sporcuların önündeki engellerin kaldırılması için sportif ve bilimsel programlar hazırlasın, uygulasın.
Biliyorum... Hele bu dönemde Türkiye’nin böyle bir öneriyle IOC’ye gitmesi, sportif anlamda ne kadar şık olursa olsun, politik olarak can sıkıcı bir konudur. Büyüklerimizin kaşları çatılır, kurullardaki ve kurumlardaki keyifler kaçar, tatsızlık çıkar. O nedenle benim önerime dudak bükecekler, burun kıvıracaklardır... Canları sağolsun.
Meramlı voleybolcu kızların çığlığını ben duyuyorum...
Bu ülkenin sağırlarına da sağlıklar diliyorum.
Finalistlerin kimliği
Fenerbahçe son kupayı aldığı zaman (1983) 12 Eylül hükümeti işbaşındaydı. Seçimler henüz yapılmamıştı. Özal başbakan olmamıştı.
Aradan geçen yıllara bakın... Özal ve ANAP’ın parladığı, Türkiye’nin büyük dönüşümler yaşadığı, sonra da yeni liderlerin, yeni partilerin iktidarına tanık olduğumuz yıllar...
Fenerbahçe’nin Kupa’yı son kez kaldırdığı gün doğanlar, bugün 26 yaşında... Hayatın merkezinde en aktif, en dinamik çağlarını yaşıyorlar.
Özetle, bu Kupa’ya en çok Fenerbahçe’nin ihtiyacı var, biliyorum...
Arada hükmen yenilgiyle cezalandırılıp Kupa’dan dışlandılar. Sonra Kupa’ya artık sadece altyapı ve gençler seviyesinde bakıp lige ağırlık vereceklerini açıkladılar (bakınız, Şekip Mosturoğlu’nun geçen yılki demeçleri).
Ama ne kadar küstümcük olsalar da Kupa ateşi onların içini hasretle yakıyordu.
Fenerbahçeli dostlarıma bol şans diliyorum bugün...
Beşiktaş’a ve Mustafa Hoca’ya gelince...
Bugünkü maçın bitiş düdüğüne kadar “ligde ve kupada kazanıp duble yapabilecek tek ekip” olduklarını kimse fark etmedi, bu durumu kimse öne çıkarmadı...
En azından bu özellikleriyle saygıyı da alkışı da hak etmiyorlar mı ?
Onları da sevgiyle kucaklıyorum.
Kimin kazanacağı önemli değil... Bize güzel bir final yaşatın, yeter!
Bir de sayın başkanlar, yöneticiler... Tanrı aşkına podyumu işgal etmeyin. Orası hocaların ve sporcuların yeri, emeğe hak ettiği değeri verin, gölgelemeyin.
İzmir’de final keyfi
Fortis Türkiye Kupası finalinin İzmir’de oynanmasını, Beşiktaş ve Fenerbahçe başkanları pek içlerine sindiremediler, biliyorum.
Bu finalin İzmir’deki değil, İstanbul’daki Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynanması için başvurdular, kabul görmedi.
Kendi adıma ezeli rekabetin İzmir’e uğramasından memnunum.
Egeli futbolseverler, Fenerbahçelisi olsun, Beşiktaşlısı olsun, sevgi ve sevinçle gideceklerdir bugün Atatürk’e...
Halkapınar’daki buluşmalarında karşılıklı laf atmalar, gıcıklamalar ve gıdıklamalar olabilir. Ama kavga asla! Bir festival gibi yaşanacaktır final maçı, kuşkunuz olmasın! Ege insanı birbirini sever... Kulüp sevgisini karşı tarafa nefrete dönüştüren yerel örneklerin de acısını çekmiş, unutmamıştır.
2006 finali çok keyifliydi. Sadece Topçu’da iki grubun birbirlerinin hesabını ödemek için birbirlerine girdiğini hatırlıyorum. Bu arada staddaki kalabalığa daldıktan sonra öğrendim ki benim telefon cebimden attaya gitmiş... Canları sağolsun!