Gelişmelere ve kamuoyunun tepkilerine bakılırsa Milli Takım Teknik Direktörü, Derwall ve Piontek örneklerindeki gibi, eğitici kimliği ağır basan, iz bırakacak bir yabancı olmalı.
Aylar önce bu tartışmalar hiç gündemde değilken, dostum Erdal Batmaz ve meslektaşım Tayfun Bayındır’a bir yemek sohbetinde, “Tıpkı 1992’deki gibi, yeniden yabancı gerekiyor” dedim.
Yabancı hayranı olduğum için değil. Yerli teknik direktörleri çatışmanın, kavganın ve kurban sunağının uzağında tutamadığımız için. Ulusça hocamızla mesafemizi iyi ayarlayamadığımız için. Medyada bazı ustaların, adam kim olursa olsun, isterse kuş kondursun, kendi iktidar kavgalarını mutlaka Milli Takım Teknik Direktörü üzerinden sürdürdükleri için.
Hakçası, çoğu yerli teknik direktörümüzün de bu kumaşa uygun olmadığını bildiğim için.
Gazeteleri okuyup bazı nabız atışlarını sayınca, federasyonun da stratejik olarak doğru bir karar aldığını düşünüyorum.
Çünkü Çankaya sırtlarından, Amerika’daki “Hoca”ya kadar hemen her cihetten bir başka yerli teknik direktör portresi sunulmakta, empoze edilmekte.
Bu eğilimleri birleştirecek olursanız, İsveç modelini bile gölgede bırakacak üçlü bir ekip Terim’in mirasına aday gösteriliyor:
Bülent Uygun, Ertuğrul Sağlam ve Hakan Şükür.
Bülent Uygun’un, Milli Takıma herhangi bir görevle aday gösterilmesi, Sivasspor’daki yükseliş, çöküş ve iletişim facialarından sonra kimse kusura bakmasın, bana komik geliyor. Oysa eğlenmenin hiç de zamanı değil.
Ertuğrul Sağlam, bu işe aday olabilir. Ama adam Beşiktaş travmasını henüz atlatmışken, Bursa’da güzel bir süreç başlatmışken sırası mı? Hem biz değil miydik, Sağlam’ın kaderciliğinden yakınan?
Her formülde Hakan
Yüksek ve ulu çevreler, Hakan Şükür’ü de illa çözüme katmak istiyorlar. Sorunlara yenilerini ekleyebilecekleri akıllarına bile gelmiyor.
Bugünlerde Hakan Şükür, her formülün içinde var. Su gibi mübarek. Çaya, çorbaya, ilaca, tarlaya, bahçeye, medyaya, gazeteye, ekrana, sahaya, kulübeye, maça ve idmana Hakan Şükür!
Bir şehir efsanesine göre TRT’de spor dairesi kurulacağı, başına da Hakan Şükür’ün getirileceği bile söyleniyor.
Şimdi onu bağrına basan güçler, ne yapacaklarını şaşırmış halde, Milli Takıma alınmadığı için Milli Takım’ın dağılmasına neden olan Kral’ı, İmparator’a vekil tayin edecek kadar azıtmış durumda.
Dikkat edin, değer ölçüleri o kadar şaşmış ki, futbol aidiyeti değil, cemaat aidiyeti etkinleşiyor.
Böyle açmazlardan kurtulmanın yolu, mahalle, cemaat, siyaset baskısını hep birlikte ortadan kaldıracak stratejik bir ilke kararı almaktır. Yeni kurban kanı akıtılmasını da önleyecek sihirli formül, yabancı teknik direktördür!
* * *
Dilerim, “Tamam, bizde yabancı da var” diyerek Feldkamp’ı çıkarmazlar podyuma. Biliyorsunuz, iyidir cemaatle ilişkileri.
Artık Hiddink mi olur, Osieck mi? Scolari’yi mi çağırırlar yoksa Toshack’la çılgın bir karara mı imza atarlar bilemem.
Bilinen ve gelinen nokta odur ki, Milli Takım sadece teknik direktörüyle değil, felsefesiyle de yenilenmelidir.
Yaş gruplarından, olimpik takımlara kadar ay-yıldızlı tüm kadrolar yeniden ele alınmalı, tüm kulüplerde alt yapı eğitimi tek bir modele dönüştürülerek bilimsel programlar uygulanmalıdır.
Terim’in yardımcılarını da tek kalemde silip atamazsınız. Yeni felsefeye ortak olacak, vizyon ve enerjiye sahip olanlarla, kariyerini sadece sadakat üzerine bina edenleri ayırmalısınız. Zor iş ama, mutlaka öyle yapılmalı!
* * *
Sırası gelmişken...
Samimiyetine, sıcak ve çözümleyici kişiliğine, emeklerine saygı duyarak artık bu kaybedilmiş davada Sevgili Levent Kızıl’ın da, Milli Takım’daki görevini bırakıp, federasyonda başka sorumluklar almasının daha doğru olacağına inanıyorum ben.
Federasyon, bir üyesini doğrudan milli takıma bağlamamalı. Geçmişte Ayhan Bermek’in başarıyla yaptığı işler geride kaldı. İş büyüdü. Bu işi de bir profesyonele devretmenin zamanı geldi.
O profesyonel, Aykut Kocaman’dır.
Milli?Takım’ın ilacı!
Fenerbahçe’nin Sayın Başkanı, Kocaman’a izin verir de Milli Takım’a destek çıkarsa...
Kocaman, tüm Milli Takımlar’ın başına menajer, koordinatör, uluslararası yarışmalar direktörü gibi bir unvanla gelerek programı sürdürür. Yabancı teknik direktörle ligdeki meslektaşları, Türk futbolcuları, medya ve federasyon heyeti arasında ilişkileri sağlıklı kurup yürüterek çok değerli katkılarda bulunabilir.
Aykut Kocaman, öfkeye değil anlayışa... Tepkiye değil, çözüme... Kavgaya değil, işbirliğine ihtiyaç duyduğumuz şu dönemin güvenilir doktoru ve ilacı olabilir.
Benim rüyam böyle...
Hayırdır... İnşallah!
Chicago neden kaybetti!
Geçenlerde Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da toplanan IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) genel kurulu, gündemindeki en önemli kararları tarihsel oylamalarla aldı.
2016 Olimpiyat Oyunları, Rio de Janeiro’da yapılacak.
Brezilyalılar, gözü yaşlı duygu adamı devlet başkanları Lula Da Silva’nın Pele ile birlikte yaptığı büyüleyici konuşmanın ödülünü aldılar.
Dört aday kentten ilk eleneni, Chicago oldu.
İllinois senatörü ABD Başkanı Barack Obama’nın Kopenhag’a gelmesi, delegelerle yakın kulis faaliyetine girişmesi işe yaramadı.
Bunun birçok nedeni var tabii..
Bana göre o nedenlerin en başında Fransız IOC üyesi Guy Drut’un canını sıkan güvenlik önlemleridir.
Guy Drut, eski 110 m. engelli dünya rekortmeni yani, oylamanın yapılacağı günün sabahında odasından çıkıp asansörle lobiye inmiş. Bir de bakmış ki, lobi kapalı. Beklediği ziyaretçisi de lobiye alınmamış.
Amerikan gizli servis elemanlarıyla Obama’nın korumaları, Guy Drut dahil hiç kimseye izin vermemişler.
Obama’yı korumak adına.
Sonra oylama... Guy Drut ve birçok IOC üyesi, Obama’ya ve Chicago’ya oy vermemiş.
Bu, olimpiyat tarihinde Amerika’nın kaybettiği ilk aday kent seçimi, bildiğim kadarıyla.
Ama çok doğru bir seçim...
Ayrıntılarını, zamanı gelince yazarım. Amerika birçok olimpiyat şampiyonu yetiştirebilir ama...
Asla adam gibi bir olimpiyat düzenleyemez!.
O halde...Yaşasın Rio, yaşasın Samba!
FIFA malını mundar etti
Showbusines’in, gösteri endüstrisinin değişmez bir kuralı vardır : “The show must go on!” . Gösteri devam etmeli...
Sonuna kadar aynı merakla, aynı heyecanla, aynı tempoyla.
Şu endüstriyelleşme çağında futbol da bir showbusiness’dır.
Gösterinin daniskasıdır.
Dünya futbolunun patronu FIFA, maalesef Dünya Kupası elemelerinde gösteriyi mahvetti. Malını mundar etti. Maçları çomakladı.
Heyecan ve gerilimle devam eden filmin sonunu film bitmeden söyleyiverdi.
Estonya-Bosna Hersek maçını 19.00’da oynatıp, Belçika-Türkiye maçını 21.45’de başlatmak, malı mundar etmektir.
Şimdi “ Her şeyi benden bekliyorlar. TFF bize müracaat bile etmedi “ diyerek üzerine sorumluluk almayan Şenes Erzik yeniden düşünsün...
FIFA hanedanı hayattan ve futboldan öylesine koptu ki, şu basit arızayı bile göremediler.
Şenes Erzik dahil!
Bosna maçı kazanmış, ikincilik biletini almış, işi bitirmiş.
Bizim çocukların o maç bittikten bir saat sonra oynayacak halleri mi kalır?
Haksız mıyız ekselans!