Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fenerbahçe’nin sezon başından beri yaşadığı sorunlar, eninde sonunda kördüğüme dönüşüp Aykut Kocaman’a bağlanıyor.
Şampiyonlar Ligi ön elemesindeki hayalkırıklığı... Aykut Kocaman’ın hatası...
Alex... Aykut Kocaman’ın kurbanı...
Verimsiz transferler... Aykut Kocaman’ın tercihleri...
Puan kayıpları ve Saracoğlu’nda 47. maçta yaşanan ilk yenilgi... Aykut Kocaman’ın yaptığı yanlış değişiklikler. Kenardan yönetim... Aykut Hoca oyunu okuyamıyor!

Konu Fenerbahçe olunca, müşterisi bol, canlı bir pazara çıkıyorsunuz.
Alış veriş serbest... Her renk var, her anlayış var. Her türlü görüş var.
Yine de bu görüşlerin çoğu ahaliye arz edilmeden tezgah altında tutuluyor. Başkan Aziz Yıldırım’ı eleştirmek o kadar kolay değil mesela...
Dürüst, saydam, kendini sürekli olarak eleştiriye açık tutan, haksız yorumlara tahammül gösteren ve saygı gösteren Aykut Kocaman, şu günlerde Fenerbahçe pazarının en iyi giden ürünü gibi... Elden ele dolaşıyor.
Kolay ezberlerle hırpalanıyor, tartılıyor, ölçülüyor, biçiliyor ve her defasında bir hüküm cümlesiyle çiziliyor.
En kolay soru da “ne zaman istifa edeceği”... Hoca uygarca yanıt veriyor: “Doğru zamanı beklemekte yarar var!”
Oysa en yanlış olan, Kocaman’ın istifasını beklemek. Ona sabır ve tahammül gösterememek. Onu gündemin kıskacına alıp gelecekten vazgeçmek!

Aykut Kocaman, Fenerbahçe’nin geleceğidir. Hem saha içinde futbol oyunu ve takım felsefesi olarak. Hem de saha dışında tüm Fenerbahçe camiası adına...
Saha içinde, sekiz yıl süreyle Alex’e endeksli, onun becerisiyle taçlanıp biçimlenen bir dönemin sonunda Kocaman, takımı dönüştürme misyonunu yüklenmiştir kaçınılmaz olarak. Çok koşan, çok adamla oynayan, savunan ve hücum eden bir takım kurma işini üstlenmiştir. Elbette bu konuda hatalı kararları, yanlış uygulamaları ve tercihleri olabilir. Böyle bir değişim için sabır gösterilmelidir. Fenerbahçe’nin futbolu yeniden dizayn edilmektedir. Bu süreçte yap-boz’lar da kaçınılmazdır.
Camiaya dönük misyonu ise daha farklı ve daha derindir.
Şöyle bir bakalım Süper Lig’imize...
Galatasaray Fatih Terim gibi kurumlaşmış, markalaşmış sembol bir hocaya sahiptir. Varlığıyla umut, heyecan, sinerji yaratan bir hoca örneğidir. Galatasaray Terim’e inanmış, yatırım yapmış, sabretmiş ve sonunda her sıkıntıda çözüm için başvurulacak bir akil adama sahip olmuştur.
Trabzonspor’un, artık ailenin büyüğü olarak kabul edilen Ahmet Suat Özyazıcı ve Özkan Sümer’den sonra başı sıkıştığında sığınacağı huzurlu bir Şenol Güneş limanı vardır.
Beşiktaş’ın bu ligde şimdilik dört antrenörü var. Ertuğrul Sağlam, Rıza Çalımbay, Mehmet Özdilek ve halen nöbette olan Samet Aybaba!
Tabloya böyle bakınca Fenerbahçe camiasının içeriden, damardan yetiştirip sahip olduğu, sahip olabileceği bir antrenörü var mı ? Evet, var. O hoca Aykut Kocaman... Belki fazlası olabilirdi ama, hiçbiri Aykut Hoca kadar dayanıklı (ya da şanslı) çıkmadı. Kimisi de zaten başka işlere yöneldi.
Aykut Kocaman, Fenerbahçe büyüklüğüne yakışacak örnek hocadır. Hatalarının yanında başarıyı da sağlamış, hayal kırıklıklarının yanına umudu da koymuş bir teknik adamdır. Sırası geldiğinde en zor sorunlarda bile tüm camianın liderliğini üstlenebilmiştir. Hayır, Aykut Hoca istifa edemez. Fenerbahçe belki şampiyonluğu kaybedebilir. Ama Kocaman’ı kaybedemez. Kaybetmemelidir!

Haberin Devamı

Beş yıl ve başarı!

Haberin Devamı

Geçen sezonun son maçında Fenerbahçe, Saracoğlu’nda Antalyaspor’u yenerek düşme hattına sürdü. Sivasspor Samsunspor’u deplasmanda yenmese, Antalyaspor küme düşecekti.
Pazartesi Antalyaspor, Saracoğlu’nda Fenerbahçe’yi tartışılmayacak oyunla yenerken, sabrın ve güvenin ödülünü alıyordu. Mehmet Özdilek, beşinci yılında nihayet çok farklı oynayan tek beraberlik almadan, ya yenilgi ya galibiyet, ya herro ya merro hesabı akılla güvenle, sükunetle mücadele eden bir takım çıkarmıştı ortaya...
Aisatti ya da Lamine Diarra’nın başarılarına, becerilerine eyvallah da...
Antalyaspor yöneticilerini kutlamalı evvela!
Yılda beş antrenör değiştiren kulüplere bakıp beş yılda aynı hocayla devam ettikleri için!

Haberin Devamı

Tenis ve siyaset
TEB-BNP Paribas WTA Championships, beklendiği gibi Serena Williams’ın şampiyonluğuyla taçlandı. Dünyanın en iyi sekiz kadın tenisçisini İstanbul’da başarıyla ağırladık, ilgi ve heyecanla izledik.70 binden fazla biletli seyirci ilgisiyle de ön yargıları aşıp gerçek bir spor ülkesi olabileceğimizi gösterdik.
En başta Hıncal (Uluç) Abi, bazı tenis severler müsabakaların eski kalitesini kaybettiğini, dünya tenisinin savunma oyununa dönüştüğünü öne sürerek turnuvadan keyif alamadıklarını söylüyorlar. İyi ama, 9 saat süreyle sabahın 02.00’sine kadar binlerce sporseveri orada polis marifetiyle mi tuttu bu kadınlar?
Kendi adıma oyunları zevkle, keyifle izledim. Hele Milliyet’te siyasetten, güncelden üç- dört günlüğüne ayrılıp tenise koşan değerli meslektaşlarım Mehmet Tezkan ve Can Dündar’ın yazılarını severek okudum, aydınlandım.
Ödül törenine gelince...
İki Bakan’ın kendiliğinden oluşan bir tepkiyle yuhalanması elbette şık olmadı, çirkindi. Ancak şunu da unutmayalım. Bizim spor insanlarımız, siyasetçilerimizi her defasında podyuma çıkarmaktan, kürsüyü onlara vermekten vazgeçemiyorlar. Hemen her organizasyonda, her olayda siyasi tercihleri, siyasetin racon ya da ahkam kesmesini bekliyorlar. Bu yanlış gelenek, sonunda çirkin ve yanlış tepkiyle duvara tosladı. Bir de şu var: Demokratik bir ülkede sokağa çıktığınızda biber gazı ya da copla karşılanıyor ve polis savcı takibatına uğruyorsanız, spor alanlarında kendinizi daha özgür hissedip tepki gösterebilirsiniz. O tepkiler onaylanmasa da doğal karşılanabilir.