Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hakan Şükür, Türk Futbolu’nun tartışmasız 1 numaralı oyuncusudur... Ondan daha çok gol atanlar, oynadığı maç sayısına göre daha yüksek oranları tutturanlar olabilir... Futbolu ondan daha becerili oynayanlar da olmuştur. Top ve ayak ilişkisinde cambazlık yapanlar, sihirli vuruşlar ve dokunuşlarla ölümsüz anılara imza atmış yıldızlar da vardır futbolumuzun gökkubbesinde...
Ama Hakan Şükür ayrıdır, farklıdır.
Hepsinden daha başarılıdır.
Türk Futbolu’nun uluslararası başarılarında hep onun imzası vardır. Attığı goller sadece istatistiklerle değil, o unutulmaz başarıların harika mermer oymaları gibi zamana karşı hep direnecek, ayakta duracaktır.
Dahası, Hakan Şükür bir liderdir.
Olumlu ya da olumsuz... Yerli ya da yersiz, her tavrıyla çevresini etkileyen, değiştiren bir güce, karizmaya sahiptir.
Elbette kaprisleri de vardır Hakan’ın. Takıntıları da. Hatta o takıntılardan, gerilimlerden, kırgınlıklardan beslendiği, sürekli sorunların ortasında, içinde, yanında mutlaka yer tuttuğu da bilinir. Bu haliyle bir fenomendir o.
Futbol hayatı boyunca tartıştığımız, futbolu bıraktıktan sonra da sürekli tartışacağımız bir fenomen... Zaten merak etmeyin, biz onu bıraksak ve unuttursak, o bizi mutlaka dürtecek, sarsacak ve ne olursa olsun bir gündem yaratacaktır.
Hakan Şükür’dür o...
Galatasaray’ın ve Milli Takım’ın en unutulmaz kaptanı olarak da anılacaktır.
Hakan’ın toplum önünde oynadığı rol, kaptanlık göreviyle, sporcu kimliğiyle, golcü portresiyle de sınırlı değildir, maalesef!
Sürekli olarak dini vurgularla seslenmektedir kamuoyuna... Onu futbol için çıkarttığınız platformlarda  televizyon programı ya da gazete sayfası  mutlaka lafı bir yerinden eğip bükerek dinsel bir mesaja dönüştürebilir.
Laik kültüre ters düşen, spor felsefesine aykırı bir durum sözkonusudur Hakan’ın davranışlarında.
İtalya’ya giderken kamuoyuna bir veda mesajı yayınlamamış, ama Adıyaman’a gidip şeyhinden ruhsat istemiştir.
Fethullah Hoca’ya her zaman bağlılıklarını bildirmiş, onu nikah şahitliğinden keramet beklemiştir.
Belli ki hayat tarzında dinsel unsurlar önemli ve önceliklidir.
Kimse de itiraz edemez buna... Yeter ki kendi kendine kalsın... Dinsel duygularını kendi özeline saklasın.
Tanrı ile kendi arasına, Fethullah hoca ile muhabbetine, şeyhinin kerametine bizi dahil etmesin.
Zaman gazetesindeki arkadaşlar, röportaj yapmışlar bizim Kral Kaptanımızla...
Derby ile ilgili iyi dileklerini dile getirmiş, “İnşallah içinde bulunduğumuz kutlu doğum haftasına layık bir derbi olur. Küfürsüz ve temiz bir maç oynanır” demiş... Arkadaşlar da yazmışlar... Elbette bazı okuyucular soruyor : “Niye hep Hakan’ı konuşturuyorsunuz böyle günlerde ? Başka birini bulamıyor musunuz ?” diyorlar... Elbette gazeteci, hangi gün, kimi nasıl konuşturacağını bilir. Meslektaşlar görevini yapıyor sadece...
Krallığı, kaptanlığı ve imamlığı tek bünyede toplayan fazla kahramanımız da yok ayrıca.
Elbette Cuma namazlarına göre idman programlarının yapıldığı, şort boylarının tesettür ilkelerine göre uzatıldığı günlere alıştık artık.
Kutlu doğum haftaları da 1989’dan beri Diyanet İşeri tarafından kutlanıyor ülkemizde... Buna kimsenin itirazı yok.
Ama nedense 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı gölgeleyip kutlu doğumu öne çıkaran, hayatın önüne koyan, maçtan popstar yarışmasına kadar hemen her platformda altını çizen bir misyon var sanki...
Olmuyor... Değerleri birbirine karıştırmak ve hemen her konunun vazgeçilmez sosu haline getirmek, her şeyden önce o değerlere saygısızlık anlamına geliyor.
Kral kaptanımızdan sportif duruş bekliyoruz.
İmamlık değil!

Haberin Devamı

John York İstanbul’daydı
Geçtiğimiz Pazar sabahı İletişimci dostum Kaan Ark’ın çağrısına uyup nefis bir kahvaltıya katıldım...
Yiğiter Uluğ, Emrah Kayaoğlu ve pırıl pırıl gençlerle birlikte John York’u dinledik.
John York kim ?
1950 doğumlu Amerikalı bir kimyager... Özellikle kanser araştırmalarıyla ilgili değerli çalışmalar yapmış, ilaç endüstrisinde haklı ve özel bir şöhrete sahip olmuş.
Onunla beni kahvaltı masasında buluşturan konu kanser değil elbette.
John York, eşi Denise de Bartolo’yla birlikte Amerikan Futbol Ligi’nde mücadele eden San Fransisco 49’ers takımının sahibi. Yıllar önce 13 milyon dolara aldıkları kulübü, bugün 799 milyon dolarlık bir marka değeri haline getirmişler. York, ayrıca Amerikan Futbolu’nun uluslar arası komitesinde de başkanlık yapıyor.
Yıllar önce Kaan Ark, Beşiktaşlı yöneticilerle tanıştırmak istemiş John York’u... Serdar Bilgili ve Hüsnü Güreli, o gün randevuya gelmemişler... Nouma transferi nedeniyle adamı ekmişler. Mr. York, 5 milyon dolarlık bir teklif yapmış, demiş ki “Bir Amerikan futbolu takımı kurun, bizim Avrupa’da örgütlenmemize katılın. Tüm masrafları biz karşılayalım...” Kaan’ın iznini alamadığım için öykünün sonrasındaki komiklikleri anlatmayacağım burada. Şu kadarını söyleyeyim, John York Beşiktaş’a üye olmayı da istemiş. Yaşı büyük olduğu için (!) sanırım kabul etmemişler. Malum o dönemlerde çocuklar bile üye yapılıyordu kulübe. Neyse şimdi büyümüşler, reşit hale gelmişler ve böylece ilk kez alt yapıdan yetişme üyeler olarak genel kurullara katılma örneği oluşturmuşlardır.
Mister York’a dönersek...
Endüstriyel sporun olimpik ilkelerden sapmadan, bahis organizasyonuna da hiç dahil olmadan masumiyetini koruyup nasıl büyüyeceği konusunda derslerle dolu anlattıkları. Benim yerim dar... Dinledikçe büyülendim. Örneğin spor sakatlıklarını önlemek için önemli kurallar koymuşlar. TV yayın gelirlerini hakça eşit bölüşüyorlar. 32 takımlı ligde şampiyonluk şansı en az 28 takıma kadar geniş bir katılımla paylaşılıyor. Kulübe sadakat gösteren oyunculara emeklilik hakkı tanınıyor.
Yönetim kurulu yok. Kararları John York ve eşi veriyor. Teknik ekibe asla müdahale edilmiyor. Kulüpte personel sayısı mevsimine göre maksimum 150’ye çıkıyor. 45 kişinin oynadığı takımda 50 oyuncu var.
John York’u bizim değil, Kulüpler Birliği’nin dinlemesi lazım. Ciddiyetle, can kulağıyla. Aziz Yıldırım’ın çok yararlanıp ülkemize uyarlayabileceği dersler var çünkü. Bu fırsat kaçmamalı.
York’un bizimle ilgili en şaştığı tespit şu “50 yıllık bir ligde sadece 4 şampiyon var ve bunlardan biri de 23 yıldır şampiyon olamıyorsa çook yanlış var demektir!”

Haberin Devamı

Metin Hocam, Fethi Hocam, Teşekkürler!
Geçen hafta sessiz sedasız hoca kıyımı yapıldı. Hasan Doğan Federasyonu, Metin Türel gibi hocaların hocası bir usta ile Bayan Milli Takımı’nı yeniden kurup başarıya koşturan, Diyarbakır’dan Urfa’ya genç kızlara milli takım forması giydiren Fethi Demircan’ın görevlerine son verdi.
Bu işi de sırf Gündüz Tekin Onay’ın ekibini dağıtmak için yaptılar...
Galiba ayıp ettiler!
Bari ben teşekkür edeyim onlara.