Şimdi bir yandan Yargıtay kapısındayız, bir yandan da UEFA’nın aldığı ceza kararlarından dolayı şoktayız.
Dosya UEFA Tahkim’inden de geçti, sonunda CAS’ın kapısında bulduk kendimizi.
CASılıp kaldık anlayacağınız.
CAS (Uuslararası Spor Tahkim Mahkemesi), IOC, FİFA, UEFA... Aklınıza gelen tüm spor federasyonlarının kabul ettiği bir üst yargı kurumu. CAS’ın aldığı kararlara tüm spor federasyonları uymak zorunda. Sportif yargılamanın son durağı orası. Oradan sonra bir de İsviçre Federal Mahkemesi var ama o kapı çok dar. Sadece usul yönünden bir aksaklık var mı yok mu, ona bakar!
Şimdiden söyleyeyim. Kimse darılmasın, alınmasın... CAS’tan Fenerbahçe’ye de Beşiktaş’a da müjdeli bir haber beklemeyelim. Son hukuk aşamasında savunma hakkına saygı duyuyoruz elbette. CAS’ın UEFA’ya göre daha soğukkanlı, daha mesafeli, çok daha tarafsız olduğuna da inanıyoruz. Ne var ki bugüne kadar UEFA’ya sunulan sportif argümanların hiçbiri kabul görmedi. Bunu da biliyoruz.
CAS’ta iki Türk hakimi var. Türker Aslan ve Kısmet Erkiner... Mahkemenin kuruluş statüsüne göre davayı açan kulüplerle iş anlaşması, çıkar ilişlileri olmadığını beyan ederek bu davaya girebilirler. Bunun için de Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın kendilerini hakim olarak seçmeleri gerekiyor. Böyle bir seçim olur mu? Sanmıyorum. Diyelim ki Fenerbahçe Aslan’ı, Beşiktaş da Erkiner’i seçti. Olabilir... Geçmişte benzer örnekler var. Ancak bu davada iki hakimimiz de görev kabul etmeyecek. Türker Aslan, “Daha önce bu konuda görüş belirttiğim için davaya katılmam doğru olmaz” diyor. Erkiner ise sağlık sorunlarını öne sürerek bugünlerde davaya katılacak durumda olmadığını bildiriyor.
Fenerbahçe ve Beşiktaş, öncelikle “tedbir kararı” talep ediyorlar. CAS’ta görevli başkan ya da herhangi bir hakim, başvuruyu anında değerlendirip duruşma öncesinde “tedbir” kararı alabilir. Ancak bu çok uzak bir olasılık.
CAS’ın alacağı nihai (son) karara gelince... Olasıdır ki UEFA Tahkim Kurulu’nun alacağı kararlar değişmeyecektir.
O zaman yapılacak şey, etik bir duruş göstererek bir örneklik sergilemektir.
Kupaları iade etmektir. Zor ama temiz bir davranış olur bu! Gölgelenmiş tarihe aydınlık katan bir teselli olur!
Çok ‘Bogdan’ bir iş!
Galatasaraylı milli basketbolcu Cenk Akyol, şahsen onaylamadığım biçimde yayıncı kuruluşun mikrofonuna konuşmayı reddetmiş. Bana göre aşırı, abartılı bir tepki. Ama davranış biçimini ben değil, o belirliyor.
O davranışından sonra Basketbol Milli Takımı’nın aday kadrosuna çağırılmadığını öğreniyoruz. O kararla ilgili spekülasyonlar var. Kimi emrin yukarıdan geldiğini söylüyor, kimi doğrudan devletin adresini veriyor. Kimi de yayıncı kuruluşun da içinde bulunduğu holdinge dahil sponsorun çizik attırdığını iddia ediyor.
İddialar tek tek yalanlandı. Ama Cenk Akyol’un pozisyonu değişmedi. Bogdan Tanjeviç’in kadrosunda ona yer açılmadı.
Kesin olan şu: Çok “Bogdan” bir durumla karşı karşıyayız. Medeni ülkelerde böyle yanlışlar olmaz... Olursa da geri adım atılır, düzeltilir. Maalesef biz o kadar medeni değiliz.
Şenol Güneş: Bu sistem çökmeli
Geçen hafta Şenol Güneş’le buluşup hasret giderdik. Tam 3,5 saat sürdü sohbetimiz. Şenol Hoca’yı biliyorsunuz... Her hal ve karda bildiği doğruları söyler, kimseyle kavga etmez, polemiklere girmez. Düşündüğü ve inandığı ne varsa, onu dile getirir... O uzun sohbette de kaldığı yerden devam etti hocamız...
3 Temmuz süreciyle ilgili olarak TFF genel kurulunda söylediklerini tekrar etti: “Ortada bir ölü var. Katil var. Cinayet var. Katili yakalamıyorsunuz, ölüyü gömmüyorsunuz!”
Sonra bugünlere döndü. Kulüp başkan ilişkilerine değindi: “Bence bu sistem artık çökmeli. Başka yolu yok, çaresi yok. Kulüplerin başkanı değil, sahibi olmalı. Gelirler arttıkça borçlar da büyüdü. Birçok antrenör, futbolcu, hak ettiği ücreti alamıyor, parası ödenmiyor. Ama onlar su gibi para harcamaya devam ediyorlar. Kulüplerin sahibi olursa, o zaman canları yanar. O acıyla yanlışı sürdüremeyeceklerini anlarlar.”
Futbolun yönetim biçimi de değişmeli. Futbolla ilgili herkes, her kesim TFF genel kurulunda temsil edilmeli. Bugünkü kulüp delegasyonlarıyla bir yere varamayacağımız nihayet anlaşıldı.”
“Biz belki de bir fırsat kaçırdık. Başbakan’a gitmedik. Fatih (Terim) Hoca, Mustafa (Denizli) Hoca, ben, birlikte bir rapor hazırlayarak Türk futbolu için öngördüğümüz yapısal reformları iletebilir, desteğini isteyebilirdik. Olmadı!”
“Milli Takım’a genç bir hocanın getirilmesi doğru olmayabilir. Şimdi o hocanın görevden ayrılması bekleniyor. Bu da yanlış!”
Şenol Güneş’ten şimdilik aktaracaklarım bunlar. Ağzına sağlık hocam, özlemişiz!