Onu tanımlamak için en uygun sözcük “Madridista”... Yani damardan Real Madridli... Hem taraftar, hem de oyuncu olarak Madrid’in ruhu!... Doğrusu bu ya, Jose Maria Guttierez Hernandez, bildiğimiz adıyla Guti bunu her şeyi ile hak ediyor.
Dokuz yaşında minik bir öğrenci olarak girdiği Los Galacticos’dan, büyük bir yıldız olarak ayrılıp Beşiktaş’a geldi.
Kuşkusuz, Beşiktaş tarihindeki en zengin kariyerli yabancı...
İspanya’daki iç organizasyonların yanı sıra Şampiyonlar Ligi, UEFA, UEFA Süper Kupası, Kıtalararası kupalarıyla donattığı müzede sadece Dünya Kupası yok.
O da hocası Schuster gibi Milli Takım’la pek sıcak ilişkiler kurmadı.
Ama neresinden bakarsanız bakın, Ahmet Çiğdem’in deyişiyle bir takımdan ziyade “en değerli oyuncuların toplandığı” bir koleksiyon olan Real Madrid’in “en değerli” evlatları arasında yer aldı.
Çabukluğu, oyunu kazanma isteği, kolayı değil, zoru seçmesi, pas oyununa ağırlık vererek adeta bir maestro gibi oyunu yönetmesi, sürekli hücum tutkusuyla ve aynı zamanda topu kazanma ihtirasıyla takımına ruh kazandırması onu farklı kılan karakteri... O yüzden Beckham’dan Figo’ya, Zidane’dan Kaka’ya, Owen’dan Roberto Carlos’a, Brezilyalı ve Portekizli Ronaldo’lara kadar en parlak yıldızların yanında kendi ışığıyla parladı. Gölgede kalmadı, silinmedi.
Real Madrid, futbolun en değerli parçalarına sahip olma tutkusunu sürdürürken, aşklarını da çabuk tüketiyor. O nedenle bir çok yıldızla da yolları çabucak ayrılıverdi... Buna rağmen iyi dayandı Guti. 15 yıl o galaksinin içinde ışığını vermeyi sürdürdü.
Jose Mourinho’nun İnter’deki Şampiyonlar Ligi zaferinin teri kurumadan eşi görülmemiş bir ihtirasla Real Madrid’e gideceğini açıklaması, iki emektar kaptan Raul ve Guti için sonun başlangıcını tetikledi. Elbette yeni bir yapılanma ve kafasındaki farklı kadroyu şekillendirmek hakkıydı Mourinho’nun.
İkisinin de ayrılışı duygusal ve dramatik vedalarla gerçekleşti. Raul için dökülen gözyaşı da doğal olarak daha çoktu. Yine de örnek alınması gereken bir şey var burada: kulüp ve futbolcu arasında karşılıklı saygı! Umarım, bizde de sadece Roberto Carlos’la sınırlı kalmaz!
Guti’nin Beşiktaş’a gelişinde öykünün bir bölümü böyle...
Endüstriyel hamle!
Beşiktaş’la ilgili bölümüne bakacak olursak...
Kesinlikle coşku ve heyecan yaratan bir transfer bu. Quaresma ile birlikte Beşiktaş tarihinin en parlak iki transferi sayılabilir. Schuster gibi ihtiraslı bir adamın elinde siyah beyazlı takımın kuşkusuz hedefi de büyüyecektir, performansı da.
Her şeyden önce Beşiktaş, geçen hafta değindiğim, Fenerbahçe Galatasaray karşısında dışlanmışlık hissinden arınacaktır. Reytingden puana, rekabetin her alanında var olduğunu gösterecektir. Daha fazla forma, daha fazla kombine satacak, daha çok seyirci toplayacaktır. Beşiktaş bu transferle bir endüstriyel hamle yapmıştır.
Bir başka beklenti de Yıldırım Demirören’le taraftarlar arasında esen sert kutup rüzgârlarının artık kesilmesi, yerini birlikte paylaşılacak limonata kıvamında meltemlerin almasıdır.
Hakçası, Beşiktaş Başkanı’nın kulübüne duyduğu sevgiye çocukluk zamanlarından beri tanık olduğumdan, çabalarına saygı duyuyorum.
Guti’nin kaygı yaratan yanı bence O’nun da tıpkı eski hocası Del Bosque gibi bir “madrillenyo” karakteri taşıyabileceğidir. Kendi alışkanlıkları, kendi kültürü, kendi bilgisi ve kendi aklının her şeye yetebileceği duygusu. Kimseden öneri ve yardım almayan tipik Madridli tavrı. Guti de bir Madrilen ise, başta Schuster ve Quaresma ile takım arkadaşları çok sorun yaşayabilirler yeni sezonda.
Guti’nin imza atması sorunları da bitirmiyor Beşiktaş’ta...
Yabancı kontenjanının boşaltılmasıyla ilgili operasyon tamamlanmış değil... Takım, yarın Plzen’le deplasmanda yeni bir ön eleme müsabakasına çıkacak, kimin nasıl ve nerede oynayacağı henüz belirlenmiş değil.
Bu kalabalık ve görkemli düğünün mutluluk getirmesini diliyoruz yine de...
Beşiktaş’a hoş geldin Madridli... Umarım en azından Nouma kadar Çarşılı da olursun!
Hesap kitap
Beşiktaş ve Fenerbahçe
Hesap kitap ve para pul işlerinden anlamam... Merak ettiklerimi uzman dostlarıma soruyorum.
Önce Beşiktaş’tan başlayalım...
Borç miktarı 295 milyon TL olarak açıklandı geçenlerde.. Son transfer furyası ile birlikte yakın gelecekte borcun 400 milyona dayanabileceği söyleniyor.
Yıldırım Demirören, bugüne kadar çokça eleştirildiği cepten borç verme alışkanlığını bırakıyormuş. Beşiktaş, parasal işlerini daha kurumsal yöntemlerle görmeye başlamış. Ayrıntılarla çok ilgilenmedim.
Beşiktaş’ın gelecek yıllarda daha sağlıklı bir finansal yapıya kavuşmasının zorunlu olduğunu söylüyor dostlar. Zamanı geldiğinde acı ilaç da var, çözüm de...
Şimdilik şunu söylerim: Yapılan transferler iyi hoş da, personel ve sporcu aylıklarının, transfer taksitlerinin aksadığı, bazı sporcuların daha az ama daha garanti paralarla başka kulüplere gittiğini de unutmamalı. Gündelik, haftalık, aylık ödemeler gecikirse huzur da kalmaz, başarı da!
Fenerbahçe’de Hakan Bilal Kutlualp’in üyelere dağıtılan hesap kitap raporlarındaki denetleme itirazlarını da sordum uzmanlara...
Fenerbahçe’nin, Delloite kaşesini kes yapıştır yöntemiyle dernek hesaplarına da uygulamasının doğru olmadığını, aslında buna da gerek duyulmayacağını söylüyor dostlar. Ortada büyük bir yanlış yok. Burada Delloite’un açıkça “Biz dernek hesaplarını denetlemiyoruz. Sadece kulübe ait şirket hesaplarını denetliyoruz.” demesi bekleniyor. Ancak onlar da kibarlıktan bunu söylemiyorlar. Bilançolarda eleştirilen tek konu, Fenerbahçe’nin stadın sahibi değil, kiracısı olduğu halde bunu öz varlıkları arasında değer artışıyla birlikte göstermesi. Burada da Deniz (Gökçe) Hocam haklı!