Geçen hafta Perşembe... Galatasaray Spor Kulübü’nün Metin Oktay anısına düzenlediği Fair Play Ödülü’nün jüri toplantısındayız.
Yönetici Sedat Doğan, “Başkanım, diyor, görünen o ki basketbolda ezeli rakibimiz Fenerbahçe ile erkeklerde de bir final serisinde buluşacağız. Böyle bir atmosferde fair play ruhuna her zamandan daha çok ihtiyacımız var. En başta siz olmak üzere bu sürece barışçı katkılar sunmamızı diliyorum.”
Jüri üyeleri tümüyle katılıyor bu dileklere... UEFA Başkan Vekili Şenes Erzik, geçmişte yaşanan sürtüşmelere değiniyor. Kendisi de Fenerbahçeli olduğu halde dönemin başkanı Ali Şen’in yabancı kontenjanı nedeniyle yaptığı ağır eleştirilerden yıllar sonra pişmanlık duyduğunu ve özür dilediğini hatırlatıyor.
Evet, geçmiş kırgınlıklar ve çatışmalarla dolu.
Kim kazandı o anlamsız kavgaları? Hiç kimse! Peki neler kaybettik? Çok şey. Hep birlikte özlediğimiz halde, hiçbirimiz hayal ettiğimiz yerlere ulaşamadık.
Başkan Ünal Aysal, iki kulüp arasındaki rekabeti adeta kutsayarak sonsuza kadar sürmesini diliyor. Ama çekişmeler ve çatışmalara, karşılıklı suçlamalara son vermek için elinden geleni yapmaya hazır olduğunu söylüyor.
Ayrıntılara girmeyeceğim. İki kulüp adına konuşan bazı “laf ebelerini” hatırlatarak, “Önce bu dostlarımız susmalı” diyorum. Laf ebelerinin popülist yaklaşımlarla taraftarlarını tatmin etmek için yaralayıcı demeçlerinin medyada kolayca yer bulduğunu, takımlardan biri kazanırken iki tarafın da çok şey kaybettiğini anımsatıyorum.
Nihayet büyük buluşma gerçekleşiyor. Fenerbahçe - Galatasaray (dün akşamdan itibaren) muhteşem bir final serisine başlıyorlar. Hepimizi alıp götürecek harika bir pota fırtınası. İki kulüp taraftarları ile birlikte basketbolu seven herkes, spora gönül veren herkes bu final serisinden kendine bir pay almak istiyor. Ribaundlar, smaçlar, üçlükler, faul atışları ve bitime beş saniye kala cin zekalarıyla oyunu çevirme peşindeki coach’lar!
Kendi adıma o maçları heyecanla beklerken Mahmut Uslu’nun Aysal’a yönelik demecini okuyorum: “Bir elinde zeytin dalı, peki öbür elinde ne var?”
Fenerbahçe Genel Sekreteri Mahmut Uslu’yu tanıyorum. Bu ülkede basketbola emek vermiş, çalıştırdığı takımlarla unutulmaz işler yapmış bir değer o. Ama verdiği demeç, en başta büyüttüğü değerlere zarar veriyor.
Evet, Ünal Aysal’ın bir elinde zeytin dalı var. Senin elinde ne var Mahmut Uslu?
Ben gereksiz bir “taş” görüyorum.
O taşı bırak! Şimdi sadece basketbol istiyorum!
O çocuklar iş yapar!
Fatih Terim, dört maçta
ortaya konan oyun ve enerjiyle sadece Milli Takım’ı değil,
umutlarımızı da tazeledi.
Caner ve Gökhan gibi ustaların 90’ar dakika oynadığı maçlarda Tarık’ları, İshak’ları, Ahmet İlhan’ları Ozan Tufan’ları, çıkardı podyuma. Nuri Şahin ve Mevlüt
Erdinç gibi bilinen gurbetçilerimizin yanı sıra kendi ligimizden gölgede kalanlara da dikkatimizi çekti. Skor tabelalarına bakmadan dört maçtaki devamlılığı, mücadeleyi, sezon yorgunluğunu unutturan enerjiyi ve heyecanı çok sevdim ben.
İnandım ki bu çocuklar resmi eleme maçlarında da iş yapar.
Hoca’ya teşekkür borcumuz var!
Şimdi anladınız mı Orman’ı?
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, “Diego Ribas’a Fenerbahçe fazladan 7 milyon Euro verdi. Benim elimde Fenerbahçe’den fazla verecek kaynak yok” diyor.
Hayır, elindeki kuşu kaptırdı diye kimse kolayından yüklenmeye kalkmasın Beşiktaş Başkanı’na... Adam, göreve geldiği günden beri rakipleriyle aradaki bütçe açığını vurguluyor, açığın kapanması için en önemli çarenin yeni stadı hizmete sokmak olduğunu söylüyordu. Bir yandan inşaatı tamamlamak, öte yandan transferi bitirmek için uğraşırken hayatının belki de en sıkıntılı dönemini yaşıyordu. Diego Ribas örneği, Orman’ı anlayabilmemiz için yeter bence...
Başkan, çelişkili kararları ve günlük hatalarıyla elbet eleştirilebilir. Ama temelde haklı olduğu konular var. En önemlisi de yeni stadın temelinde yatıyor.