Sağlamlık sembolü demir ve çeliğin başına gelenler, Beşiktaş’ın da başına geliyor: Metal yorgunluğu... Titreşim, yüksek basınç ve çekmeye bağlı olarak atom bağlarının gevşemesi ve metalin mukavemetinin zayıflaması biçiminde anlatılıyor metal yorgunluğu. Beşiktaş da üst üste gelen maçların, rakip takımların yarattığı baskının ve sakatlıkların etkisiyle dün görüldü ki direncini kaybetmiş... Hem yavaş oynuyorlar, hem de rakip üzerinde beklendiği kadar baskı kuramıyorlar.
Gaziantepspor deplasmanında sadece savunmanın ayakta kaldığını, sağlam bir duruş gösterdiğini söyleyebiliriz. Bunda genç Atınç Nukan’ın da katkısı çok önemli. Pozisyon almada rakibi karşılamada temiz ve sakin oyunuyla göz doldurdu. Fizik yapısıyla bir basketbolcuyu andıran Atınç’ın duran toplarda da kafa vuruşlarıyla gol yapma şansı olabilir. Beşiktaş orta alanında Atiba örümcek adam gibi her yere ağ attı. Rakip ataklarını çaldığı toplarla daha başlangıçta bitirdi. Sakatlanan ortağı Veli’nin bıraktığı boşluğu da gayretle doldurmaya çalıştı.
Beşiktaş açısından deplasmanı sıkıntıya sokan en önemli neden, orta alanda Oğuzhan ve Olcay’ın top kayıpları, etkisiz vuruşları oldu. Onlara Sosa’nın da durgun oyununu katarsanız, bütün yükü Gökhan Töre’nin taşımak zorunda kaldığını görebilirsiniz... Kaçırdığı iki mutlak gol de seyredenleri öfkelendirmiş olabilir. Oysa takımın en çok çalışanı, topu ceza alanına taşıyanı, pozisyon hazırlayanı oydu! Ötekiler Gökhan kadar sorumluluk ve risk almadılar. Tottenham karşısındaki dayanışma ruhunun ve kazanma azminin sahaya yansımadığını gördük. O nedenle Cenk Tosun da beklenen topları alamadı, çok istediği golü atamadı. Yine de en kötü gününde bile üst üste iki vuruşla günün tek golünü üreten Oğuzhan’ı kutlamak gerekiyor. Şampiyon takımların tanımlaması yapılırken “kötü oynarken bile kazanmaktan” söz edilir.
Ne dersiniz Süleyman Seba sezonunda melekler Beşiktaş’a bir şey mi fısıldıyor?