Hepimiz bu toprakların çocuklarıyız. Manisa’da bir anne var, binlerce yıldan beri çocukları için ağlıyor. Onun adı Niobe. Doğal bir rastlantıyla bir kadın başı biçiminde oluşmuş kayadan şıp şıp billur sular düşüyor toprağa... Efsaneye göre Niobe, çocuklarının yiğitliği ve güzelliğiyle övünür, tanrılarla alay edermiş, “Hiçbiriniz yarışta benim oğlumu geçemezsiniz!” diyerek. Bu durum canını sıkmış tanrıların. Sonunda çocuklarını elinden almışlar o güzel ananın...
Niobe, çocuklarının acısına ağlıyor işte...
Bu ülkede analar binlerce yıldır ağlıyor. Savaşta kaybettiği, öfkeye kurban verdiği çocuklarına, ışıksız kömür ocaklarında sönen hayatlara, yollarda trafik canavarlarına teslim olan canlara ağlıyor.
Spilos Magnesiası (bugünkü Manisa) ve Niobe efsanesi, bende böyle çağrışımlar yarattı işte.
Niobe futbolu bilir miydi? Sanmıyorum. Ama dünkü maçı izleyebilse, herhalde onlarca gencin saha içindeki oyununa, binlercesinin tribündeki coşkusuna bakarak masum oyunun tadını çıkarırdı, diye düşünüyorum.
Maça dönersek...
Beşiktaş ile Manisaspor, beraberliğe asla razı olmayacaklarını oyun başlar başlamaz gösterdiler. Orta alanı boş veren, uzun ve çabuk toplarla aşmaya ve hücum bölgesine yerleşmeye çalışan bir anlayışı paylaştı Denizli ile Bakkal. Teknik direktörlerin ille de gole ve galibiyete dönük niyetlerini futbolcular biraz telaş ve sabırsızlıkla yorumladılar. Erken ya da geç kalmış şut kararları, adam eksiltmeye özen göstermeden, rastgele top kullanarak derinliği olmayan oyun anlayışı, sıkıntı yarattı.
Beşiktaş, golden sonra aynı akıllı ve usta pozisyonları tekrarlayamadı. Nihat’ın, attırdığı golden sonra uzak yakın peşpeşe şut hevesine kapılması gözle görünür dağınıklığa neden oldu. İbrahim Toraman, Fink ve Tello’nun, Bobo’dan daha çok gol pozisyonuna girdiğini de gördük.
Manisaspor, Beşiktaş’a oranla daha enerjik ve etkili, bir oyun oynadı. Simpson, Isaac, Mehmet Nas, Eren çabuk ve istekli oyunlarıyla kolay teslim olmayacaklarını gösterdiler. Manisaspor’un kornerden Kalabane ile kazandığı beraberlik golünde Ferrari, hesapta olmayan rakibinin sürpriz kafa vuruşunu hiç beklemiyordu. Rüştü de üzerine gelen topa geç uyandı.
Beraberliği bozmak için iki takım da çok çalıştı. Birbirlerine bol bol pozisyon da ikram ettiler bu arada... Beşiktaş’ta Fink ve Ernst’in önceki haftalara göre yorgun ve statik oynadıklarına da tanık olduk. O yüzden hücum organizasyonlarını olgunlaştıramadılar.
Niobe’ye gelince...
Herhalde iki takım için de ağlıyordu. Çünkü ikisi için de beraberlik karın doyurmazdı.