Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fransa Bisiklet Turu, efsane pedal Armstrong’dan sonra üç yıldan beri İspanyol bisikletçilerin zaferiyle bitiyor.
Bu yılın şampiyonu Carlos Sastre!
Geçenlerde koşulan İtalya turunu da bir başka İspanyol, Contadour kazanmıştı.
Rafael Nadal, Roland Garros’tan sonra Wimbledon’u da kazanarak sadece toprak kortun patronu olmadığını ortaya koydu. Tenis dünyasında herkese  meydan okuyan İspanyol’un Federer karşısındaki galibiyeti de  bana göre  tüm spor dalları içinde en çekişmeli, en kaliteli, en coşkulu final oldu.
İspanyollar, Aragones’le birlikte futbolda yıllardır hak edip ulaşamadıkları Avrupa şampiyonluğunu da yakaladılar, nihayet.
Voleybolda, aynı unvanı geçen yıl kazanmışlardı.
2006’da herkes Amerika’nın yolunu gözlerken, basketbolda Dünya şampiyonluğunu İspanyollar elde etti.
Formula 1’de kazansa da kaybetse de Alonso zaten bir fenomen, biliyorsunuz.
Motosiklette de adı üzerinde her zaman şampiyonluk tartışması yapılabilen bir Pedroza’ları var.
NBA’ye bakacak olursanız, basketbolda “dünya ligi” diyebileceğimiz o dev organizasyonda Paul Gasol ve arkadaşları 5 kişilik bir İspanyol takımı oluşturabilirler, pekala.
Dünyanın en iyi endüstriyel futbol ligi olarak baktığımız İngiltere’de Torres, Xabi Aloso, Cesc ve Reina’nın varlığını, Teknik Direktör Rafael Benitez ve Ramos’un katkısını da unutmayalım. İspanya 2007’de olimpik spor branşlarında 66 dünya şampiyonası madalyası kazanmış... Avrupa şampiyonalarındaki madalya sayısı ise 114.
El Pais spor yazarı Juan Jose Mateo, bu değerlendirmeyi yaptıktan sonra“Artık üzerimizdeki Avrupa ve dünya komplekslerinden kurtulduk” diyor, “Çünkü bir spor ülkesi olarak  bu başarı Real’le Barcelona’nın fitilini ateşlediği eski günlere benzemiyor... İspanya’nın her yerinde tesis var...Çocuklar ve gençler, istedikleri her spor dalında eğitici, tesis, organizasyon ve fırsatı bulabiliyorlar!..”
Mateo’nun bilimsel verilere dayanarak yaptığı incelemeye göre, son 20 yılda 18 -25 yaş kuşağı İspanyol gençlerinin boyu ortalama 9 santim uzamış. Bu gelişimde sportif kültürün etkisi elbette gözardı edilmemeli.

Haberin Devamı

Kitleye yatırım
Real Madrid ve Barcelona’nın Şampiyonlar Ligi’nde erken kepenk kapatması bizleri yanıltmamalı.
İspanya dünya devi spor kulüplerine sahip olmakla birlikte artık dev bir spor ülkesi. Franco’nun 1975’deki ölümünden sonra hızla gerçekleştirilen ve tamamlanan demokratikleşme süreci ile 80’lerin başındaki Avrupa Birliği üyeliğiyle artan refahın bu devi doğurup büyüttüğünü düşünebiliriz. (Arada bir de parlamento baskınında ellerinin tersiyle ittikleri darbe girişimi var)
İspanya bizim sporumuz için örnek alınabilir mi ?
Elbette!... Özellikle yapmadıklarıyla...
Örneğin onlar dışarıdan taşıma suyla değirmen döndürmeye kalkışmıyorlar pek. Latin Amerika’da İspanyolca konuşan o kadar akraba ülke varken, “devşirme”ye sıcak bakmıyorlar. Belki yabancı futbolcu yasağının delinmesi amacıyla bazı uygulamalar yapılmış olabilir. Ama bireysel dallarda ithalata dayandıklarını, pek bilmiyorum.
Performansa dayalı ödül yönetmelikleri ve başarıdan hep popüler yan ürünler elde etmek de İspanyolların başvurduğu yöntemler değil.
Orada Kral, ülkenin gol kralını saraya kabul ederek sportif gündeme katkıda bulunmuyor. Ama burada Cumhurbaşkanı, kendi kulüp başkanıyla görüşmeyen gol kralını kabul ederek karşılıklı görüş teatisinde bulunabiliyor. Onlar kitlelere yatırım yaparak elit sporcular kazandı. Biz, elit sporculara yatırım yaparak kitleleri unuttuk.
Benzerliklerimiz de var tabii...
İspanya da Türkiye de Pekin yolcusu...
Madalya tartısını olimpiyat sonunda hep birlikte yaparız.

Oltaya terör düştü!
Ercan Güven haklı. Spor yazarıyız diye hayatı es geçemeyiz. Kendimizi ve sporu bu toplumdan dışlayamayız.
Terör içimizi yakıyor. Yaşama sevincimizi tehdit ediyor. Toplumsal enerjimizi törpülüyor.
Elbette öfkeliyiz. Mini hayatlar daha ilk nefesini almadan anne karnında bitiyor. Gencecik fidanlar, eli öpülesi analar, emek kahramanı babalar peşpeşe patlayan bombaların kurbanı oluyor.
Siz ne hissediyorsanız, ben de o hissiyatla doluyum.
Ama farklı bir öfkem daha var.
Bazı meslektaşlarım, kanımı beynime sıçratıyor.
Bomba patladı, Pazar akşamının huzuru terörle dehşete dönüştü ya, bazı TV ekranlarında inanılmaz sorgu sual maratonu başlıyor.

Haberin Devamı

Saçma sorular
Birbirinden saçma, varsayımlara dayalı, abuk subuk sorularla spiker arkadaşlar, oturdukları klimalı stüdyolardan akıllarına ne geliyorsa, soluk soluğa yanıt vermeye çalışan olay yeri muhabirine soruyorlar :
- Bombayı patlatanlar kimler ?
- Hangi örgüt üstlendi?
- Etafta çok ölü var mı ?
- Kaç kişilermiş ?
- Hastanelerde kaç yaralı var?
- Kaçı ölmüş?
- Vali geldi mi ?
- Vali ne diyor ?
- Emniyet Müdürü geldi mi ?
- Bomba mı, doğal gaz mı ?
Biliyorum, spiker arkadaşlar kızacak ama, ekranda acımıza öfkeyi de ekliyorlar... Belki onların kusuru yok, yönetmen kulaklıktan aklına eseni sorduruyor. Soluk soluğa kalan muhabir (TVcilere göre haberci) içinden geçenleri değil,  kısa kısa tahminlerini sıralıyor yanıt olarak.
Yahu arkadaşlar, peşpeşe tekrar tekrar aynı görüntüleri vererek, seyirciyi ekrana kilitleme pahasına o saçma sapan soruları sormaya utanmıyor musunuz ? O soruları olay yerindeki muhabir tek başına yanıtlayabilir mi ? Kapatın telefonu da 10 dakika işini yapmasına fırsat verin... Dahasını istiyorsanız, hastanelere birer adam gönderin. Daha da dahasını istiyorsanız, kıçınızı kaldırıp olay yerine gidin.
Yeter be!

Gülme kızına!
Bizim Elektrikçi Mehmet bileğini incitti. Muziplik olsun diye kolundaki alçıya “Oh olsun!” diye yazdım.
Büyük kızım Kibele geçen ay ayağını kırdı. Belediye’nin düzenli olarak yaptığı(!) bir kaldırım çukurunda. Alçılı ayağıyla hareketi sınırlandığı için “şoförlüğünü” yaptım. Sabah erken uyandığımda çayını demledim, kahvaltısını hazırladım. En gücüme giden de acaip nefret ettiğim çanta taşıma işi... Kimseye çantamı taşıtmam ve kimsenin çantasını taşımam...
Haliyle kızımla dalga geçip fırsat buldukça iğneledim.
Sen misin ?
Van’a en küçük kızım Ayla’yı görmeye gittim. Gece yemek dönüşü benim sağ ayak bir burkuldu ki üç metre öteye fırladım.
Sabah film çekildi. Birbuçuk santimlik çatlak.
Medacal Park’ta kimse yalvarmalarıma kulak asmadı. Alçıdan bir ayakkabı (!) giydirdiler bana.
Komşuma güldüm, kızıma güldüm. Şimdi de başıma gelenlere gülüyorum.
Teşekkürler Dr.Turgut Kırkgöz!