Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Fenerbahçe - Trabzonspor arasındaki şampiyonluk yarışının bu yıl nasıl sonuçlanacağını doğrusu kestiremiyorum... Kolay ezber, Fenerbahçe’nin İzmir’deki mucize maçla yakaladığı liderliği, kalan dört haftada kolay kolay bırakmayacağı biçiminde dillere pelesenk oluyor.
Bu tür ezberlerin bozulduğunu çokça gördüğümüz için, kendimi son dört haftanın bilinmez maceralarına teslim etmek daha keyif verici.
Fenerbahçe - Trabzon arasındaki rekabet de Üç Büyükler arasındaki yüz yıllık çekişmeyi pek de aratmayacak renkler ve derinlikler içeriyor.
Özellikle Trabzonspor açısından bu rekabet çok özel...
Trabzonspor, ligdeki altı şampiyonluğu kazanırken, peşinde hep Fenerbahçe vardı... Beşiktaş ve Galatasaray, tarihlerinin en bunalımlı, en karanlık, en verimsiz günlerini yaşadılar ve şampiyonluk yarışına gönüllerince katılamadılar. Buna karşılık Fenerbahçe her zamanki gibi hep iddialı, hep güçlü ve hep ısrarlı bir yarışmacı olarak Trabzonspor’un yoluna taş koymaya çalıştı...
Fenerbahçe, yabancı hocalarla Balkanlar’dan, Avrupa’dan ve yurt içinden en pahalı oyuncuları devşirip her transferi bugünün moda deyimiyle “shoppingfest”e dönüştürürken, Trabzonspor’da parola şuydu: “En iyisi yerlisi, bizimki yerlinin de yerlisi!”
Trabzonpor’un şampiyonlukları yabancılara dayanmıyordu. İki hocaları vardı: Ahmet Suat Özyazıcı ve Özkan Sümer...
Bir Uludağ kampında Ahmet Suat Hoca’ya sordum. “İki kupalı bir takım aldın, ne yapacaksın?” O ince zekasından süzülen bir espriyle yanıt verdi: “Bizde aldığın gibi bırakmak esastır... Duble ile alır, duble ile verirsin!” İki teknik adamın da farklı yaşam biçimleri vardı... Özkan Sümer daha dışa dönük, daha sert, daha ilkeci, daha araştırıcı, daha radikaldi... Ahmet Suat Hoca daha sakin, daha ılımlı, daha içine dönük, daha yalnız, ama daha şakacıydı...
Bir akşam yemeğinde mesela, zorunlu bir neden yoksa o farklı yaşam biçimlerinden dolayı asla aynı masayı paylaşmazlardı...
İki farklı adamın yüreğinde tek sevda vardı: Trabzonspor...
Fenerbahçe Avrupa’nın bol paralı alıcıları, iç piyasanın en büyük talepçisi olarak parlarken, Trabzonspor kendi uşakları ile devrim yapıyordu. Şenol, Turgay, Necati, Kadir, Cemil... Ali Yavuz, Ali Kemal... Necmi Perekli... Hepsi de Karadeniz uşaklarıydı. Hepsi de yereldi... O nedenle yerel aidiyetlerin son ve gerçek şampiyonuydu Trabzonspor...
Bir yanda yerel aidiyetler ve değerler, bir yanda ulusal sınırları aşan enternasyonal kimlik arayışları... Trabzonspor’la Fenerbahçe’nin rekabetini bu farklı dünya görüşleri biçimlendiriyordu...
80’li yılların sonunda uluslararası ilişkiler, yerini küresel kavramlara bıraktı... Globalizm dediğimiz kavram, kuşkusuz futbolu da etkiledi...
Fenerbahçe, küresel çağda endüstriyel futbola dönüp kendi büyüklüğünü evrensel ölçütlere taşımaya çalışırken çok ağır bedeller ödedi kuşkusuz... Hayalkırıklıkları, parasal zarar ziyan tabloları, transfer ettiği dünya yıldızlarından verim alamamak, onları mutlu edememek ve sık sık kazaya uğrayıp hedefi kaybetmek gibi...
Ama asla geri dönmediler. Her yıl sabırla (bazen öfke, bazen de sevgiyle) yola devam ettiler... Bugünlere geldiler.
Trabzonpor, yerelliğin, yerel aidiyetlerin bayraktarlığını yaparken, küresel şoka girdi. Yeni dönemi anlamakta ve kavramakta güçlük çektiler. Öz kaynakların endüstriyel standartları karşılayamadığını gördüler... Bu nedenle çeyrek yüzyıldan daha uzun süren bir hasret dönemi yaşandı, yaşanıyor...
1996’daki travmatik maçı bir yana bırakalım... Bu muhteşem iki takımın bu yıl yeniden zirveye kilitlenmesi, birbirlerine kenetlenmesi, aslında büyük bir dönüşümün özeti...
Trabzonspor yerellikten küreselliğe geçmiş durumda... Yine bu ülkenin çocuklarının esas oğlan olduğu muhteşem bir macerada, Arjantin’den, Brezilya’da, Polonya’dan devşirdikleri oyuncularla başa güreşiyorlar... Endüstriyel devrimi büyük ölçüde tamamlamış görünüyorlar. Bunu yapmak elbette kolay olmadı... Sadri Şener’in İstanbul’u bir masal şehri gibi gözleri parlayarak hatırlayan ve bilenlere karşı Trabzonspor’u pazarlaması hiç de kolay olmadı.
Bu arada... Ahmet Suat Özyazıcı ile Özkan Sümer ikilisine aradıkları yabancı alternatifler fos çıkınca, kendi değerlerinden çok değerli bir hocayı da buldular: Şenol Güneş’i...
Fenerbahçe de ilk kez kendi kozasını örerken Aykut Kocaman gibi yeni bir efsanenin tarihini yazıyordu.
Fenerbahçe - Trabzonpor rekabeti, bir hakemin verdiği penaltıya, gösterip göstermediği pek de önemli olmayan sarı ya da kırmızı kartlara indirgenmeyecek kadar yükesek bir rekabettir. O yüzden çokbilmiş hırs ve komplekslere malzeme yapılmamalı...
Saygı gösterilmelidir!

Haberin Devamı

Rekabete saygı

Hey Kahveci!
Beşiktaş’ın çocuğu olman, sana eleştirilmeme hakkı vermez... Avrupa’daki başarılı kariyerin de eleştirilmeni önleyemez... Kazandığın para elbette tartışma konusudur. O parayı hak edip etmediğin, o masrafa değip değmediğin kamu yararına bir kulüp, taraftarlar ve medya için her zaman hesaplanacaktır.
Yapman gereken, geçmişine, tecrübene, yeteneklerine sığınmadan, gerçek bir sporcu gibi davranmak, saygı göstermektir...
Nihat Kahveci... Turgay Demir’e karşı sergilediğin saygısız ve saldırgan tavırdan dolayı özür dile...
Bizi de utandırma, kendini de!