Günün sorusu şu: Galatasaray yönetiminin cezalandırdığı, teknik direktörün yok saydığı Lincoln derbide oynayacaksa, bu maçın yaklaşık 1 saati boşa geçmiş olmuyor mu?
Çoğuna göre, Lincoln’ün kulübede beklediği 57 dakikalık bölümde Galatasaray orta alanda top çaldı, oyun kurdu, gol pozisyonlarına girdi, goller kaçırdı.
Ama oyunun liderliğini üstlenen oyuncusu yoktu. Ne Arda, ne Kewell, ne Ayhan, ne de Ümit Karan. Baros da sorunlu Fenerbahçe defansında Lugano’nun sıkı takibinde sıkışınca ortada ayan beyan tartışılmaz gerçek kendini gösterdi: Lincoln aranıyordu, ama yoktu.
Lincoln’süz dakikalarda Fenerbahçe, Selçuk’un gergin ve sert oyunuyla yıpranmış, Aragones ilk yarı biterken onu kenara alıp, Deniz’i oyuna sür-müştü. Gökhan Gönül’ün 22. dakikada sakatlanarak yerini Yasin’e bırakmasından sonra Fenerbahçe savunması, klasik dörtlüsünden sadece 1 adamla (Lugano) temsil ediliyordu. Bu durum ilk yarı boyunca Roberto Carlos’un solbekte tıkanıp kalmasına, Galatasaray’ın da oradan Kewell ve sonradan Arda ile yüklenmesine neden oldu. İlk yarı boyunca Galatasaray rakibine çullanırken Fenerbahçe Alex, Edu ve Gökhan’dan yoksun haliyle dayanmaya çalıştı.
Dayandı da... Ön liberoda Emre’nin savunma önü ile forvet arkasında dikey oyunu, Deivid ve Uğur Boral’dan destek görseydi, farklı şeyler de olabilirdi.
Bülent Korkmaz, takımının diri ve üstün oynadığı bölümde Lincoln’ü unutmuştu.
Ne zaman ki Fenerbahçe baskıdan kurtulup rakibinin yorulmaya başladığı dakikalarda Semih ve Güiza ile bastırmaya başladı, o zaman hatırladı Brezilyalı’yı... Korkmaz’ın bir riskli kararı da sakatlıktan dönen Mehmet Topal’ı, Emre Aşık’la savunmanın göbeğinde buluşturmasıydı. Yine de Topal büyük bir hata yapmadan, ama hücum oyununa katılamadan tamamladı maçı.
Fırat Aydınus, zaman zaman sert ve kaba hareketleriyle Emre’ye çullanan, yan hakemi aşağılarcasına parmak uzatarak azarlayan Sabri’ye inanılmaz sabırla kayıtsız kaldı. Emre de yediği darbeler ve kafasına atılan sert cisimlerle gerildi. Sonunda iki futbolcu birbirlerine girdiler. Milli Takım’dan arkadaştı bunlar, değil mi?
Fırat Aydınus’un yerinde olsam, “ Siz bu derbiye yakışmıyorsunuz ” diyerek duşa gönderirdim Emre ile Sabri’yi. Kusura bakmasınlar. Keyfimize limon sıkmasınlar.
Sahi, Lincoln’süz dakikalarda Bülent Hoca’yı eleştirdik de, Lincoln’lü dakikalarda susacak mıyız? Hiçbir katkısı olmadı oyuna...
Günün özeti şu: Galatasaray fırsat tepti. Fenerbahçe dayandı, ama hiçbir şey kazanamadı.
Maçın denkliği Bülent Uygun, Mustafa Denizli ve Ersun Yanal’a yaradı.
Şu maçı kazanamamak iki hocanın da ortak ayıbıdır.
Küçük bir not: Futbolsuz, golsüz, dört kırmızı kartlı, kavga ve kargaşalarla dolu, yurt dışında pek de alıcı ve yayıncı bulamayan bu derbi, dünyanın en büyük derbisi olamaz. Olsa olsa en rezil derbi olabilir. Bu ayıp da hepimize aittir!