Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Olimpiyat Oyunları, sadece skor değil... Madalya değil, rekor da değil... Her biri ayrı bir öykünün kahramanı olan sporcuları da izliyoruz.

Onlar, tüm insanlık adına hepimize önemli dersler veriyor. Unuttuğumuz değerleri bize hatırlatıyor. Rio’ya ille de madalya için değil, adanmışlıklarıyla var olduklarını göstermek için geldiklerini anlatıyor.

Olimpiyat Oyunları’nın öfkeli ev sahibi Brezilyalılar, nihayet bekledikleri ilk altın madalyayı bir varoş kızının judodaki muhteşem başarısıyla kutladılar. Rafaela Silva Rio’nun Rio’nun fakir-fukara kesiminde, Favela’da doğdu ve büyüdü. Böyle yerlerde özellikle kız çocuklarının hayatı zorluklarla doludur, bilirsiniz. O da kendi güvenliği için bir judo okuluna yazıldı. Büyüdükçe hemen her günü judoyla geçmeye başladı. Arada sık sık erkeklerle de dövüşmek zorunda kalıyordu. Bu pratik onu olimpiyatlara taşıdı. 2012 Londra’da rakibinin kural dışı hamlesiyle podyum dışında kaldı. Brezilyalılar “Macaca Maymun” diyerek alay edip aşağılıyorlardı. Ama ilk altın madalyayı kazandığında onu omuzlarına alıp gönül tahtında zafer turu attılar.

Haberin Devamı

Rio’da adanmış hayatlar
İbtihaj Muhammed New Jersey’de doğmuş müslüman bir Amerikalı... Üniversite yıllarında eskrimdeki başarılarıyla dikkati çekti. Talk show programlarına çıktı. Michele Obama ile kılıç kuşanıp gösteri maçı yaptılar. Amerikan Olimpiyat Takımı’na girdi. Cuma gecesi açılış seremonisinde en ön sırada yürüyordu... O dünyanın en iyi eskrimcisi değil. Amerika’nın en iyisi de değil. Ama yine de tarihe geçecek. Başörtüsüyle olimpiyat oyunlarına katılan ilk Amerikalı o!

Jessica Ennis’i hatırlarsınız belki. Londra 2012’de heptatlonda altın madalyayı kazandı. Tüm Britanya’nın sevgilisi oldu. Sonra evlendi. Şimdi iki yaşında bir kızı var. Jessica Rio’da yeni altın madalya için o kadar da iddialı olmadığını söylüyor. Şimdi kızı, her şeyden daha önemli. O nedenle ailesinden hiç kimseyi Rio’ya istememiş. Kızını eşine ve annesine emanet edip tek başına gelmiş.

Bir başka ana yüreğine de saygı borçluyuz. Cimnastikçi Oksana Alexandrovna Chusovitina 41 yaşında, yedinci olimpiyatına katılıyor. İlk altın madalyasını Barcelona 1992’de Bağımsız Devletler Topluluğu adına yarışarak elde etti. Dünya şampiyonlukları da var. Sonradan evlendi. Bir oğlu oldu. Oğlu çok amansız bir hastalığa yakalanmıştı. Sırf oğlunun tedavisi için Almanya’ya gitti, Onlar adına da yarıştı. Şimdi anavatanı Özbekistan’ı temsil ediyor. Çocuğu yaşındaki kızlarla yarışıyor. 41 yaşında, yine de finale kaldı. Ne mutlu ona!

Haberin Devamı

...Ve bizimkiler

Antrenörsüz Tutya

Tutya Yılmaz, bizim kafilenin en cici kızı. Hayat dolu. Güleryüzlü, enerjik. Pırıl pırıl bir geleceğe parende atıyor. Rio’da jimnastik elemelerine çıktığında özellikle denge aletinde hepimizi heyecanlandırdı. Tüm aletlerde topladığı 145.5 puanla ancak üçüncü yedek oldu.. Finalistlerden üçü herhangi bir nedenle çekilirse ona da final yolu açılacak. Sonradan öğrendim ki Tutya uzun süre Güney Amerikalı bir antrenörle çalışmış... Hocanın maaşlarını anne baba ve dede ödüyormuş. Sonunda adam ülkesine dönmüş. Tutya antrenörsüz kalmış. İsa Salgın’la çalışmaya başlamış. Fakat antrenmanlar için İstanbul’dan Bolu’ya gidip gelmek zorunda kalmış. Nihayet İstanbul’da küçük bir salonda çalışmasına izin verilmiş. Neyse, onun değerini hep birlikte anladık şimdi. Aferin sana Tutya! Adın gibi hep doruklara çık!

Haberin Devamı

Bayraktar Rıza

Rıza Kayaalp, 2013’de Gezi olayları sırasında “ırkçı” olarak nitelendirilebilecek bir tweet attı. Olimpizmle bağdaşmayan tutumu nedeniyle ağır eleştirilere muhatap oldu. Akdeniz Oyunları’nda bayrağımızı taşıması bir hataydı. Eleştirdik. Aradan üç yıl geçti... Rio’da da bayrak taşıdı. Eleştiriler yeniden başladı. Bu defa o eleştirilere katılmıyorum... Bu çocuk altın madalya için hazırlanıyor... Ve buradan soruyorum: “Arada geçen üç yılda Rıza pişman olmuş olabilir mi?” Yanıtınız “evet” ise, eleştiriye hayır!