Durum tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık. Türk futbolu, kaostan bir türlü çıkamıyor.
Kulüpler kendi aralarında uzlaşamıyor.
Ateşin bacayı sardığı yangında birbirlerini suçlamaktan, kendi çıkarlarına göre vaziyet almaktan bir türlü vazgeçemiyorlar.
Bırakın yangını söndürmeyi, çıkış kapısını bile bulamıyorlar.
Haydi daha da açık söyleyelim:
Kendi iradelerini kaybetmiş durumdalar.
Siyasetten medet umuyorlar.
Siyasi iradenin soruna çözüm bulmasını bekliyorlar.
Kendi sportif erklerini kullanamıyorlar.
Siyaset erkine sığınıyorlar.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’dan karar, işaret, tercih, eğilim, ruhsat bekliyorlar.
Adını siz koyun artık.
Özerk futbolun düştüğü bu komik haller elbette üzücü, umut kırıcı...
Ne yazık ki gerçek!
Öte yandan...
Bu ülkede futbol adına ahkam kesecek, eğilim belirleyecek, tercihini ortaya koyacak tek siyasetçi, tek lider de Recep Tayyip Erdoğan.
Çünkü O, futbolun ta içinden gelen tek başbakan!
O nedenle bırakalım spor - siyaset ilişkilerindeki tutarsızlığı, yanlışlığı, özerklik masalını...
Gerçeğe bakalım.
Türk futbolunun bir “milli mutabakat” federasyonuna, ya da “savaş kabinesi”ne ihtiyacı var.
Vakit geçirmeden... Zaman yitirmeden...
Acilen!
Kulüplerin kendi aralarındaki çirkin ve sağlıksız rekabeti dışarıda bırakacak, futbol ailesinin tüm üyelerini kucaklayacak, ilaç ya da ameliyat, her ne ise en radikal tedaviyi uygulayacak, ister gönülden ister kerhen uzlaşmayı sağlayacak o savaş kabinesi de ancak futbolcu başbakan Erdoğan’ın iradesi ve işaretiyle kurulabilir. Çözümü gerçekleştirecek insanlar, ancak o iradeyle bir araya gelebilir.
Müstafi Federasyon Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın istifasından sonra Mehmet Ali Birand’ın 32. Gün programında yaptığı açıklamalar da unutulmamalı.
Başkan anlattı ki, 3 Temmuz sabahından itibaren karanlık yolda belirsizlikler içinde ilerlerken yine de çözüm için gayret göstermiş, enerji harcamış. Ne yazık ki, Kulüpler Birliği’nde hepsi de ayrı hesap peşindeki samimiyetsiz yöneticileri ikna edememiş.
Şimdi olaylara yeniden bakarsak.
Mehmet Ali Aydınlar’ın yola devam etmesi gerekiyor. En azından iş başındaki hukuk kurullarının devamlılığı açısından bu bir zorunluluk. Etik, Disiplin ve Tahkim kurullarındaki en küçük değişiklik bile hem vicdanları rahatsız eder, hem de zaman ve enerji kaybına neden olur.
Bir başka önemli nokta da Ata Aksu’nun, TFF’ye mutlaka dahil olması gerektiğidir.
Tıpkı TFF’ye her defasında başkan adaylığı tartışılan Mehmet Atalay gibi...
İki spor adamının da görev ve unvanları ne olursa olsun, yeni TFF’de yer almaları gerekir. Deneyimleri, tarafsız ve etkin kişilikleri, spor dünyasındaki kredileri çözüm için çok farklı bir şans ve enerji demektir. Elbette doğrudan başkanlığı düşünmesi çok doğal karşılanacak bu insanların ortadaki sorun ve acil çözüm nedeniyle bir araya gelmeleri de ancak siyasi iradenin işaretiyle mümkündür.
Tekrarlayalım.
Futbolda savaş kabinesine ihtiyacımız var.
Ne diyordu Sir Winston Churchill: “Bu savaşı kazanmak için şeytanla bile işbirliği yapabilirim!”
Birbirini şeytan görenler. Yeter artık, kavgayı unutun.
Bu savaşı kazanmak, kaosu bitirmek ve çözüm bulmak için hazır olun!
Rıdvan Dilmen’e yazık oluyor!
Rıdvan Dilmen, bu ülkenin en beğendiğim futbol yorumcularının başında geliyor. Maçtan önceki öngörüleri, maçın akışı sırasında ortaya koyduğu görüşleri ve yaptığı saptamaların hemen hepsine katılıyorum.
O nedenle yıllar önce kendisine antrenörlük hevesini bırakmasını, yaptığı en iyi işe, yorumculuğa odaklanmasını önerdim. O da bana “içini kemiren kurtun” antrenörlük olduğunu söyledi.
Neyse... Sanıyorum artık yorumculuğu daha çok sevdi, antrenörlüğü unuttu.
3 Temmuz süreci başladığında Rıdvan Dilmen şike - teşvik iddialarından sıkıldığını, utandığını belirterek uzakta durmayı tercih etti. Klişe söylemi, “Bu işleri bırakalım, artık futbolun kendisini (oyunu) konuşalım !” oldu.
Ne yazık ki, sonradan kendi söyleminden bizzat kendisi uzaklaştı.
Aykut Kocaman’ı da yanına alıp Aziz Yıldırım’ı ziyarete gitmesi, insani bir davranıştır. Kabul edilebilir.
Ama Aykut Kocaman’ı da yanına alıp Başbakan’a gitmesi, gerekçe ne olursa olsun, kabul edilemez. Aykut Kocaman’ı da yanına alıp TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’la görüşmesi, hiçbir şekilde onaylanamaz. Doğal karşılanamaz.
Dilmen, bu ziyaret ya da görüşmeleri tek başına yapabilir. Ama Aykut Kocaman’ı da yanına alması gazetecilik ya da futbol yorumculuğu ile tanımlanamayacak bir temastır.
Anlaşılan o ki Rıdvan Dilmen istese de istemese de bazı çevreler onu ısrarla sürecin içine çekiyor. Dilmen de uzak duramıyor. Tartışmaların odağına düşüyor.
Dilmen’e yazık oluyor!
Cem ağabeye saygı
Dün öğle üzeri öğrendik ki Cem ağabey aramızdan ayrılmış. Ne kadar hazin, ne kadar elim bir gidiş bu...
Kendimi yeniden öksüz ve yetim hissettim. Cem Atabeyoğlu bu ülkenin sevgiyle, bilgiyi; şefkatle otoriteyi harmanlamış insanıydı. Olimpizm ve spor üzerine bitmek, tükenmek bilmeyen bir enerjiyle ışık tuttu. Hepimizin yolunu aydınlattı. Işıklar içinde uyusun...