Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Acun Ilıcalı dostumun ekranlarda reyting rekorları kıran yarışma programlarını zaman zaman ben de izliyorum... Pazartesi gecesi Survivor 2011’in finalini merak ve heyecanla izledim...
Derya kazandı... Spor sayfalarında başlayan kariyerini Acun’un yarışma programlarıyla televizyonlara taşıyıp orada farklı bir boyuta geçen Derya Büyükuncu!.
90’lı yılların başında Milliyet’te Derya ile ilgili bir röportajım yayınlandı. Ailenin, genç yüzücüyü dünya kulvarlarında kulaç atması için nasıl bir özveriyle yetiştirmeye çalıştığını, ne tür sıkıntılara katlandıklarını anlatmaya çalıştım...
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Derya’nın ailesine ayda 1000 dolarlık bir destek programı başlattı. Amerika’da çalışmalarını sürdüren Derya Büyükuncu, Barcelona 1992’de ilk olimpiyatına katıldı. Büyük beklentilerimize rağmen bir A finali yüzdüğünü göremedik. Ama yine de eşine ender rastlanabilecek bir devamlılık örneği sergileyerek peşpeşe 5 olimpiyatta (Barcelona, Atlanta, Sydney, Atina ,Pekin) kulaç atma başarısını gösterdi. 16 yaşında başladığı olimpik yolculuğunu gelecek yıl da 35 yaşında Londra’da altıncı olimpiyatıyla tamamlamak istiyor.
Böyle bir kariyere bir çok bakımdan saygı duyulmalı.
Öncelikle yüzme gibi kronometreye bağlı bir spor dalında hemen her yıl yeni dünya rekortmenleri, yeni şampiyonlar ve yeni yıldızlar ortaya çıkarken, Derya’nın her defasında olimpiyat barajını aşarak Milli Takım’a seçilmesi önemli...
Katıldığı yarışlarda da madalya kürsüsüne çıkmasa bile elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. Bu anlamda gençlere örnek oldu.
Öte yandan en az 30 yıldır ülkenin hemen her bölgesinde açılan kurslarla, yurt içi organizasyonlarla, yarışmalarla onbinlerce gencimiz havuzda kulaç atarken Derya çapında bir sporcu çıkmaması da sorgulanacak bir durumdur.
Her neyse... Yeniden Survivor’a dönersek...
Türkücü Nihat Doğan’la SMS üzerinden giriştiği son final mücadelesinde soğukkanlı, tartışmalardan ve polemiklerden uzak duruşunu takdir ettim.
Öte yandan bugüne kadar tek türküsünü bile dinlemediğim Nihat Doğan’a da sempati duydum... Katılsak da katılmasak da bir dünya görüşü, tartışma yaratacak felsefi arayışları vardı. Böyle bir insanla dostluk ve arkadaşlık kurulabilirdi. Temelde sportif yeteneklerin avantaj yarattığı bir yarışmada fiziksel dezavantajına rağmen finale kadar gelmesi büyük başarıydı.
Final gecesi barışçı, sportmen davranışları da göz doldurdu.
Bu yarışmayı spor sayfasında bu köşeye taşımamın asıl nedeni ise Derya’nın verdiği mesajlar...
Özetle diyor ki Derya: “Kazandığım paranın bir bölümünü olimpiyat çalışmalarıma (hazırlıklarıma) harcayıp altıncı defa olimpiyata katılarak tarihi bir başarı elde etmek istiyorum...
...bugüne kadar bana verilmeyen imkanları nihayet buldum... Bu imkanı en iyi şekilde değerlendireceğim...
... Zaten ben olimpiyat barajını aştıktan sonra olimpiyata katılmama kimse engel olamaz!”
Coşku ortamında gürültüye giden mesajlar. Acun Ilıcalı’nın da bildiği ama gündem dışı gördüğü için hiç itiraz etmediği gerçekler var...
Öncelikle şu verilmeyen imkanlar meselesi...
El insaf!.. TMOK, Türkiye Yüzme Federasyonu ve GSGM 20 yıldır Derya’ya her türlü desteği verdi. Onun en iyi imkanlarla hazırlanması için özel programlar uygulandı... Dahası azımsanmayacak bir maaş da bağlandı... Ama Türkiye rekorlarını kırdığı halde kendi egosunu yenmekte güçlük çeken Derya, dans yarışmasını sürdürmeyi sportif sorumluluklarına tercih edince, o maaş kesildi.
Barajı aşmak yetmez! Olimpiyata katılabilmek için bir de “liyakat” şartı var.
Derya bunu bilmez mi? Elbette bilir. Ama lafın gümrüğü yok... Nasıl olsa söz onun, sahne onun... Salla gitsin!


Mehmet Ali Aydınlar’a soralım

Bursaspor Kulübü Başkanı ile iki yönetici tutuklanarak cezaevine kondu.
Suçlandıkları konu, kulüp hesapları. Başkan Yazıcı, kulüp gelirlerindeki haciz ve temlik tehdidine karşı, kendisi bizzat temlik koyarak kişisel hesabına aktarılan parayı kulüp için harcadığını söylemiş...
Dava nasıl sonuçlanır, bilemiyoruz.
Ama pratik zekanın iyi niyetle de olsa suçun sınırlarında dolaştığı söyleniyor.
Öte yandan Türkiye Futbol Federasyonu’nun da Kocaelispor Kulübü’ne göndereceği parayı, başkanın kişisel hesabına yatırması gibi abuk bir uygulama da yargının önüne geldi.
Devam edelim...
Galatasaray Başkanı Ünal Aysal, geçen dönem başkanı Adnan Polat’ın geçmiş mali kongrede sunduğu borç miktarının eldeki gerçeklerle uyuşmadığını, Telekom Arena’da yapılan sözleşmenin kulübü en az 7 milyon dolar zarara uğrattığını iddia ediyor...
Gelelim Federasyon’a...
Haluk Ulusoy federasyonu, 319 personel ve 21 milyon TL gelir fazlasıyla görevi bıraktı. Hasan Doğan ve ölümünden sonra göreve gelen Mahmut Özgener’in federasyonu, arada devletin ve siyasetin teşvikiyle artan sponsorlara rağmen 26 milyon lira eksi bakiye ile mali kongreye gidiyor... Personel sayısı 590... Personel giderleri 13 milyondan 25 milyona çıkmış doğal olarak.
Özetlersek, yayın, iddaa, reklam, sponsorluk ve stad gelirleriyle inanılmaz ölçüde büyüyen futbol endüstrisi, ne yazık ki iyi yönetilemiyor. Kulüpler borç kıskacına kısılmış durumda. Kulüp başkanları, yöneticiler finansal soruşturma ve davalarla karşı karşıya... Federasyon, özerklik gibi bir güce, akıl ve sorumlulukla finansal bir disiplin kazandırmış değil.
Başkan Mahmut Özgener, popülist davranmayıp daha sorumlu ve tutarlı bir yol izleseydi UEFA’nın finansal fair play ilkelerini 2014’e ertelemez, yeniden aday olmayı da hiç düşünmediğine göre 2011 - 2012’den itibaren uygulamaya koyacağını açıklayabilirdi. Hayır, öyle yapmadı!
Şimdi siyasetin, sporun ve kulüplerin el birliği ile bulduğu tek başkan adayı Mehmet Ali Aydınlar’a soralım:
Sayın Başkan, finansal projeleriniz nedir? Nasıl bir federasyon ekibi düşünüyorsunuz? Federasyondaki aşırı personel gideri, kulüplere yapılan popülist yardımlar konusunda görüşünüz nedir? Personel sayısını azaltacak mısınız? Kulüplere yapacağınız yardıma doğrudan alt yapı koşulunu getirecek misiniz?
UEFA’nın finansal fair play ilkelerini hayata geçirebilecek misiniz?
Yanıt alırsak seviniriz.