Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Önce dilimize sıkça dolayıp kolay ezberlerle hayata ve spora taşıdığımız şu proje sözcüğünün anlamını görelim:
Proje, bir probleme çözüm bulma ya da beliren bir fırsatı değerlendirmeye yönelik, bir ekibin, başlangıcı ve bitişi belirli bir süre ve finansman dahilinde, bir takım kaynaklar kullanarak, müşteri memnuniyetini ve kaliteyi göz önünde bulundururken olası riskleri yönetmek şartıyla, tanımlanmış bir kapsama uygun amaç ve hedefler doğrultusunda özgün bir planı başlatma, yürütme, kontrol etme ve sonuca bağlama sürecidir. (Vikipedi, özgür ansiklopedi)
Spor penceresinden bu tanıma bakacak olursak, İstanbul’un olimpiyat ev sahipliği bir projedir. Erzurum 2011 Üniversiad’ı da tamamlanmış bir proje olarak spor tarihimizdeki yerini almıştır.
Müşteri memnuniyeti kavramını taraftar mutluluğu olarak değerlendirirsek, Süper Lig takımlarımızın da hayaller, operasyonlar ve projelerle mücadele ettiğini, hedeflerine ulaşmak için olağanüstü çaba gösterdiklerini söyleyebiliriz.
Süper Lig puan cetveline baktığımızda, hayallerin arka plana düştüğünü, operasyonların pek de çözüm üretemediğini, ama projelerin şampiyonluk hedefine ulaşmak üzere yoğun ve keyifli bir yarışa katıldığını rahatlıkla görebiliriz.


Haberin Devamı
Şampiyon projeler
Örneğin, Lig’in zirvesinde nöbeti devralan Fenerbahçe’nin, bayrağı uzun süre taşıyan Trabzonspor’un, şampiyonluk unvanını korumak için didinen, direnen ve kendini yenileyen Bursaspor’un başarıları projelerle gerçekleştirilmiştir.
Kayserispor ve Gaziantepspor’un bulunduğu yerler de rastlantıyla açıklanamaz...
Onlar da proje takımları!.. Uzun ve sabırlı bir yoldan geliyorlar... Zaman zaman ortaya çıkan sorunları çözerek, engelleri aşarak, kaynaklarını akıllıca kullanarak rakipleriyle mücadele ediyorlar.
Fenerbahçe’nin sezon başındaki projesi Aykut Kocaman’a dayanıyordu. Elbette vazgeçilmez hedefleri şampiyonluktu, yakın geçmişte iki kez yaşadıkları son maç sendromuna takılmamayı planlamışlardı. Transferi ona göre yaptılar, sezon planlamasını o projeye göre düzenlediler. Projenin en zor bölümü en çok zaman alan “takımı dönüştürme” hamlesiydi. Zor, riskli ve sıkıntılı dönemler bir bir aşıldı. Trabzonspor, Şenol Güneş’le açtı projesini... Takımda uyumsuzluk sorunları bir bir sabırla giderildi... Güneş ve yönetim bir arada, dayanışma ve kararlılık gösterdiler. Müşteriyi (taraftarı) takım kalitesiyle memnun etmeyi, ikna etmeyi bildiler.
Ertuğrul Sağlam ve futbolcuları, Şampiyonlar Ligi’nde tek puanla görünüşte başarısız bir kampanyayı geride bıraktılar. Başkan Yazıcı ve arkadaşları, futbol takımının yaşadığı maceraya müdahil olmadı, sadece teknik direktöre destek verdiler. Enerjilerini yeni stat projesine yönelttiler.
Kayserispor, Ertuğrul Sağlam, Tolunay Kafkas ve Şota Arveladze ile yürüttü projesini. Yönetimin yetkilendirdiği Süleyman Hurma, en iyi menajerlik örneklerini vererek Ziyani ve Amrabat gibi transfer başarılarıyla bu projenin en sağlam noktasını oluşturdu.
Gaziantepspor ise projesine gösterişsiz başladı. Kadroyu Popov, Sosa Wagner gibi adamlarla, Cenk Tosun gibi bir “patlama” ile güçlendirdiler, biçimlendirdiler ve ikinci yarının en flaş ekibi oldular.
Altıncı ve onuncu sıradaki takımları kapsayan ikinci bölüme baktığınızda projelerin değil, operasyonların etkili olduğunu göreceksiniz. Operasyonlar, devamlı yapıla gelen ve pek değişmeyen çalışmalardır. Sonuçları pek değişmez. Önceden planlanmış, hazırlığı yapılmış proje olmadıkları için operasyonlar sorunlara karşı oluşan tepki kararlarıdır genellikle. Ya da hevesle ortaya çıkan beklenmedik sürprizlerdir. Beşiktaş’ın göz kamaştıran Schuster ve yıldız oyuncu transferleri operasyondur. Galatasaray’da Hagi’nin gelişi, Misimovic’in gönderilmesi, Culio ve Pino transferleri operasyondur. Eskişehirspor’un da Rıza Çalımbay’la yolları ayırıp Bülent Uygun’u getirmesi bir operasyondu. Büyükşehir Belediye ise ara transfer operasyonları ile konumunu korudu, o kadar. Stratejik bir hamle yapamadılar.
Özetlersek, futbolumuz büyük bir değişim sürecinin içinden geçiyor.
Bu süreç bize akıllı projelerin, hayali operasyonlara üstünlük sağladığını gösterdi. Bu bile bir kazançtır.
O nedenle şampiyon projeleri alkışlamak boynumuza borçtur!

Bilimin namusu
Bana anlatılanlara göre, Diana Taurasi ile ilgili doping skandalında bilimin namusu adına eksik kalan bazı şeyler var.
Taurasi’nin avukatı ve doping uzmanı, Hacettepe’nin verdiği raporu kabul ederek imza karşılığı örneği alıyorlar...
Bir süre sonra WADA (Dünya Antidoping Ajansı) Hacettepe’ye raporunu geri çekmesini öneriyor.
Onlar da bildiğiniz gibi hatayı kabul edip raporu geri çekiyorlar.
Merak ettiğim şu: Hacettepe elindeki üçüncü örneği neden otoritesi tanınmış bilimsel bir kuruluşa göndererek prestijini koruma yolunu seçmedi. Rektör Uğur Erdener, beklenmedik bir teslimiyetle, gerekirse laboratuarı kapatabileceklerini söyleyip sustu?
Nerede kaldı bilimin namusu?
Evet, haksızlık yapıldıysa, bilimsel ihmaller varsa, mağdurların hakkı iade edilmelidir. Fenerbahçe isyan etmekte haklıdır.
Yok, WADA sırf Amerikalı olduğu için Taurasi’yi aklarken, Karssporlu Ali Mesut Türk olduğu için cezasını çekiyorsa...
Benim vicdanım sızlar.
Başka şeyler de duydum... Sırası gelince onları da yazarım.
Ama TFF ve TBF’nin doping örneklerini bundan böyle hep yurtdışında yaptırma kararı alması, popülizm ve teslimiyetten başka hiçbir şey değildir.
Hacettepe Üniversitesi Rektörü Uğur Erdener’den sağlam bir duruş bekliyoruz.
Sporun onuru, bilimin namusu adına!

Haberin Devamı

Yavuz geliyor, Yavuz!
Çocukluğumuzun gurur şarkılarından biriydi... Yavuz zırhlısının asılı olduğu kahvehane duvarlarına dışarıdan bakar, “Yavuz geliyor Yavuz, suları yara yara” derdik. O savaş kahramanı gemiye saygı gösterirdik.
Bu yüzden I.Dünya Savaşı’ndan 1960’lı yıllara kadar Türkiye’de erkek çocuklarına çokça Yavuz adı kondu.
Dostum Yavuz Kocaömer, geçen hafta Almanya’da Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen liyakat nişanı ile ödüllendirildi.
Milli Paralimpik Komitesi ve TESYEV Başkanı olarak engellilere adanmış bir hayatın onurlandırılmasına tanık olduk.
Yavuz Kocaömer, engelli ağabeyinin durumuna üzülüp, o oynayamıyor diye, çocukluğunda hiçbir oyuncağı ile oynamamış bir kardeştir. Abisi öldükten sonra da oyuncaklara gidememiştir eli...
Ama işini, eğitimini, aşklarını, sevgisini ve enerjisini engellilerin hayatını kolaylaştırmak için seferber etmiştir.
Ve bana da yeniden türküler söyletmiştir:
“Yavuz geliyor Yavuz, engelleri aşa aşa !”