Artık gerçeği kabul etmeliyiz.. Galatasaray maç seçiyor... Saraylı Sultanlar gibi, TT Arena’da ise çok şık, çok güzel... Keyfi yerinde... Bir alım, bir çalım geleni gideni yakıyor... Ama o Saray’dan (Arena’dan) çıkıp tebdil gezdiğinde keyfi kaçıyor, yerini yadırgıyor... İstediği gibi salınamıyor... Çalım atamıyor... Yakamıyor, yanıyor...
Lig neredeyse bitecek, Saraylı Sultanlar hâlâ deplasmanda dördüncü galibiyeti bulamadı. Chelsea karşısında Aslan kesilirlerse hiç şaşmam... Çünkü o maç çoğunun hayalindeki bir maç... Tur atlarlarsa ne kazanacaklarını biliyorlar... Karizmatik Drogba da kariyer kitabının son şık sayfalarını orada yazmaya hazırlanıyor, bu belli...
Gelin görün ki Chelsea motivasyonunun çeyreği bile Karabük’te namevcut...
Maçın başında Sneijder’dan şık bazuka paslar geldi. Bir şov beklentisi yarattı. Ancak Karabükspor Burak’ı da Drogba’yı da çok iyi kelepçeliyordu... Galatasaray hızlı başladığı maçta giderek yavaşladı... Onlar yavaşladıkça Karabük orta alanı kazandı, Musa, Furkan, Sow kontralar yakaladı ancak yine de Hakan ve Telles ile Muslera sayesinde korkulu rüya görmekten kurtuldular... Takdirle belirtelim ki, Galatasaray’ın en iyisi Melo idi... Yekta ile birlikte gerçekten savaştılar. Ancak Selçuk ve Sneijder’dan beklediğimiz oyunu göremedik... Günün en garip olayı Yekta’yı çıkarıp Umut’u alan Mancini’nin son 8.5 dakikada Drogba’dan vazgeçip Ceyhun Gülselam’a sığınmasıydı. Ben Sinyor’un bu beraberliği koruma çabasını korkuya yordum, hayra yoramadım. Hoca, senin gol yememeye değil gol atmaya ihtiyacın var ve içtenlikle uğraş veren Drogba’yı sinirlendirip oyundan alıyorsun... Çok akıllı işi değil bu!
Son notum da şu: Galatasaraylı yöneticiler takımı yalnız bırakmamak adına grup halinde Karabük’e koşmuşlar, ayaklarına sağlık... Keşke Arena’yı (hiç değilse 10 bin taraftarını) da oraya götürselerdi... Biraz masraflı olurdu ama Saraylı Sultan da kendini bulurdu!