Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye’de 60’lı yılların futbolunun oynandığını bilmiyordum!” Bernd Schuster’in Konyaspor (2-2) beraberliğinden sonra yaptığı açıklama... İspanyolca konuşan Alman Hoca’nın ne demek istediği pek anlaşılamıyor.
1960’lı yıllarla kastettiği nedir?
İtalyanlar’ın savunmaya ve oynatmamaya dayalı katenaçyosu mu?
İngilizler’in 4-3-3 ya da 4-4-2’si mi?
Almanlar’ın liberolu oyunu mu ?
Konyaspor bunlardan hangisini oynadı?
Bernd Schuster yarım asır öncesinin futbolunu ne kadar yaşadı, ne kadar gözleyebildi? Bilmiyoruz. 1959 doğumlu bir teknik direktör olarak, 60’lı yıllar bittiğinde (1970) O henüz 11 yaşındaydı. Elbette o yaşta bir çocuğun, hele Almanya gibi bir ülkede futbol öğrenmesi, daha sonradan araştırarak, eski maçları film ya da videodan izleyerek bir fikir edinmesine elbette yardımcı olabilir.
Hele o çocuk daha sonra Alman futbolunun unutulmaz starları arasında yer alacaksa!
Ancak nostaljik duygulara kapılmadan söylemeliyim ki 60’lı yıllar futbol tarihinin en unutulmaz sayfalarının yazıldığı, ölümsüz futbol yıldızlarının kalbimize futbol sevgisini düşürdüğü yıllardır...
Brezilyalı Pele, Garrincha, Portekizli Eusebio, İtalyan Rivera ve Riva, İngiliz Bobby Moore, Charlton biraderler, Geoffrey Hurst, Martin Peters, Alman Uwe Seeler, Beckenbauer, Müller, Kuzey İrlandalı George Best ilk aklıma gelenler...


Haberin Devamı
Schuster’in terazisi
Bizde de hâlâ unutamadığımız, futbol tarihimizde uluslararası başarılarıyla değil ama, becerileriyle gönlümüzde taht kuran, sportif rekabet kültürümüze ruh ve derinlik katan yıldızlar vardı 60’lı yıllarda... Turgay Şeren, Kadri Aytaç, Metin Oktay, Lefter, Can Bartu, Recep, Nazmi, Şenol Birol’u seyretmemiş olan genç kuşaklar bile, onlara saygı ve hayranlık duyuyor.
İngiliz spor yazarı David Miller’e göre 60’lı yıllara damgasını vuran en önemli 3 gelişme, hem İngiltere’de, hem de Latin Amerika ve Avrupa ülkelerinde “yıldız oyuncu sayısının adeta patlaması”, onları oynatmamak için ortaya konan amansız “savunma stratejileri” ve “fizik kondisyon” kalitesinin futbol alanlarını küçültmesidir... O yıllara kadar kendi bölgelerinde çakılı kalan savunma oyuncuları, sahayı iki kez kat edecek koşularla alan daraltmaya ve boşlukları yok etmeye başlamışlardır.
60’lı yıllarda Helenio Herrera, savunmacı katenaçyo taktiği ile İnter’e iki kez Şampiyon Kulüpler Kupası kazandırdı. Milan da iki şampiyonlukla Avrupa’nın efesi oldu. Ama arada Benfica (2) ve Manchester United şampiyonlukları da var.
Herrera’nın savunma stratejileri İngiltere’de de farklı biçimlerde savunma anlayışını etkiledi. Bill Shankly (Liverpool), Harry Catterick (Everton), Don Rewie (Leeds) öne çıkan hocalardı. Sonradan 1966 Dünya Kupası’nı kazanacak olan Alf Ramsey ile Manchester United’ın unutulmaz menajeri Matt Busby de 60’lı yılların büyük hocaları oldular.
O yıllarda Almanya bir kez Dünya Kupası finali oynadı. Alman takımları Avrupa Kupaları’nda henüz parlamamıştı.
Schuster “60’lı yılların futbolu” derken herhalde İtalyan katenaçyosunu ve aşırı savunma anlayışının altını çiziyor.
Süper Lig’deki zirve takımlarını da defansif oynamakla eleştirmişti, hatırlayalım.
Schuster, Süper Lig’i analiz ederken böyle bir yargıya varmış olabilir... Ancak hücum futbolunun bir temsilcisi olarak savunmacıları cezalandırması, onları yenmesi beklenemez mi? Bunu yapamayan, savunma disiplinini bir türlü gerçekleştiremeyen bir teknik direktörün, her maçta gol atarak puan alan rakiplerini biraz daha saygıyla eleştirmesi gerekmez mi?

Schuster’in terazisi
Son veri: Iver son!
Yıldızların hüner gösterdiği cambazhane ya da sirk anlayışı, sonunda Iverson’u da Türkiye’ye getirerek basketbol salonlarını doldurmaya başladı.
Iverson, NBA tarihine damga vurmuş çok özel bir oyuncu... Gerçek bir süperstar... Yaşı 35... Boyu 1.82... Bir yıldan beri doğru dürüst antrenman yapmamış... Zihni dağınık... Bir çok sorunla uğraşıp enerji kaybetmiş.
Yol haritasında hiç hesaplamadığı biçimde yolu İstanbul’a ve Beşiktaş’a düşmüş...
En sağlıklı koşullarda dahi müsabaka ortamına uyum sağlaması zaman alacak.
Burak Bıyıktay, elbette meraklı seyirciler önünde onu oynatıyor... Basketbol camiasına saygı gösteriyor. Ama aynı zamanda sabırlı olmak gerektiğini açıklıyor.
Adam Türk yemeklerini yiyemiyor... Özel aşçı tutmuşlar... Ev arıyorlar. Şoför vermişler... Fizik kondisyonu 0 düzeyinde, bacakları onu taşımıyor. 15 sayı attığı Hemofarma maçından sonra yürüyecek hali kalmadı... O yüzden Fenerbahçe’ye karşı sadece 2 sayı atabildi.
Dahası, Beşiktaş Basketbol Takımı sezon başında Iverson’a göre dizayn edilmedi. Hem Chatman hem de Iverson’u bir arada oynatırsanız, Beşiktaş’ın boyu kısalıyor.
Iverson Türkiye’ye 2 yıl için geldi. Evet, onun varlığı Beşiktaş’a sınıf atlatacak bir projeye hayat verebilir.
Ama el insaf!Bir yandan Murat Özüak, öte yandan Hıncal Abi, Iverson’a yeni bir coach gerektiğini yazıyorlar. Bir tür “caprice management” dersleri vererek...
Ortada kapris bile yokken hem de!

Haberin Devamı

Acemi ustalar
Futbolculuk kariyerlerine saygı duyuyorum. Ne yalan söyleyeyim, ben de Schuster ve Hagi hayranıydım.
Ama teknik direktörlükte heyecanlarına, felsefelerine saygı duymakla birlikte aynı kalibreyi tutturamadıklarını görüyoruz.
Hagi mesela... Misimovic ve Elano’yu Galatasaray’da bir arada tutmayı başaramıyor.
Oysa vatandaşı ve ustası Lucescu, Sergen ve Tümer’i bir arada oynatarak Beşiktaş’a şampiyonluk kazandırmıştı.
Schuster de Beşiktaş’ta Fatih Tekke’yi hâlâ bir golcü olarak devreye sokamadı bugüne kadar.
Hafta sonunda ikisi bize bir derbi sunacaklar...
Umarım ihtiraslarına uygun bir maç izleriz...