Biliyorsunuz, play off sistemini sportif anlamda yanlış ve haksız buluyorum. Bunun açık nedenlerini başından beri sıkça yazdım.
Yanlışlık ve haksızlık, oynanan 34 maçtan sonra iyice su yüzüne çıktı.
En yakın rakibine 9 puan fark yapan, en çok maç kazanan (23), en az kaybeden (3); en çok gol atan (69) ve en az gol yiyen (24) Galatasaray, şampiyonluk turu atmak yerine, normal sezonda hepsinden de 4’er puan aldığı, yendiği ama yenilmediği rakipleriyle final maçlarına çıkacak.
Süper Final’de şimdi 6 haftalık “Derbiler Maratonu” bizi bekliyor.
Bu oldu bittiyi önleyemediğimize göre, hiç değilse geleceğe umut taşımak adına yeni rekabet sürecini adam gibi yönetebilir, futbolumuzun can sıkan, adam yıpratan, seyirciyi oyundan soğutan çirkinliklerini ayıklayabiliriz.
Süper Final, bu anlamda bir fırsat olabilir. Yeni ve temiz örnekliklerle süslenebilir, gerginliğe ve kavgaya yol açmayan yüzde yüz futbolla dolu kapışmalara tanık olabiliriz.
Süper Final’de hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. Bunları yok sayarak, hep kendi dışımızdaki insanlardan ve kurumlardan doğru davranış beklemek ne sportmenliğe, ne de yiğitliğe sığar.
O yüzden...
İşe medyadan başlayarak. Yazılı, sözlü ve görsel medyada görevli meslektaşlarıma reyting, tiraj, ilgi çekmek adına polemiklerden uzak durma çağrısı yapıyorum. Her öküzün altında buzağı araya araya futbolda kimseye yararı dokunmayan bir paranoya kültürü geliştirdik. Küçücük ayrıntılara kafayı takarken büyük sorunları görmezden geldik. İlkeleri ve kuralları işimize geldiğince eğip bükerek bizi okuyanların da izleyenlerin de kafasını karıştırdık.
Eski alışkanlıklardan kurtulmak o kadar kolay değildir, biliyorum. Ama denemekte yarar var, diyorum.
Futbol Federasyonu da, Süper Final’e herkesten ve her kurumdan daha çok sahip çıkmalı, bu organizasyonun ezberlerimizdeki marka değerini kazanması için “kalite kontrolu”nu elden bırakmamalıdır. Bu kontrol futbolun oyun kuralları ve yönetmeliklerin tavizsiz, harfiyen, tarafsız ve zamanında uygulanmasıyla gerçekleştirilir. Ekstradan bir şey yapmaya gerek yok. Kuralları uygulayın, yönetmelikler ne diyorsa onu yapın, yeter!
3 Temmuz sürecinde kulüp yöneticileri hiç de iyi sınav vermedi. Hep kendilerine yontan “nalıncı keseri” tavrını sergilediler. Sorumsuz, çelişkili, ciddiyetsiz ve tutarsız açıklamaları, ortada yaşanan süreçten avantaj arama yaklaşımları kötü örnekler oluşturdu. Hiç değilse şu Süper Final aşamasında susmalarını talep ediyoruz. Kamuoyunu ve taraftarları germenin, medyayı da bu işe araç etmenin yararı olmadığı anlaşıldı. Susarak, dinleyerek, gözleyerek ve kendi aralarında konuşup tartışarak daha akılcı kararlar alabilirler.
3 Temmuz sürecinde teknik adamlar ve futbolcular, en az hata yapan kesimi oluşturuyor. Zor zamanları onurlu duruşlarıyla, doğru mesajlar vererek ve sadece işlerini yaparak aşmaya çalıştılar. Arada küçük ve masum yanlışları da oldu. Ama futbolla ilgili hayati kararlarda kimse onların düşüncesini, oyunu ve sözünü merak etmedi... Neyse ki kendilerini ifade edebilecekleri tertemiz bir alan var. Süper Final’de bize ne diyecekler, ne gösterecekler, merak ediyoruz. Onları seviyoruz!
Kendimce Süper Final Tartısı
GALATASARAY
Ligin en başarılı, seyir zevki yaşatan ekibi... Teknik direktörünün katkısı 10 üzerinden 10... Futbolcuların verimliliği 10 üzerinden 10... Derbi başarısı yüzde 75... Şampiyonluğu kazanma olasılığı yüzde 75!
FENERBAHÇE
Süper Lig’in en yorgun ekibi. Hem saha içinde, hem de saha dışında inanılmaz sorunlarla uğraştılar. Kadro kaybına uğradıkları halde yarıştan kopmadılar. Onurla ayakta durdular. Teknik direktörün katkısı 10 üzerinden 8... Futbolcuların verimliliği 10 üzerinden 8. Derbi başarısı yüzde 50... Şampiyonluğu kazanma olasılığı yüzde 25...
TRABZONSPOR
Lig’in yorgun ve duygusal ekibi... Kadro kaybına uğradılar, Avrupa Kupaları’nda yoğun mesai yüzünden ligde yıprandılar. Burak Yılmaz’ın bireysel performansını arttırırken, takımın genelinde aynı yükselişi gösteremediler. Teknik direktörün katkısı 10 üzerinden 7... Futbolcuların verimliliği 10 üzerinden 6... Derbi başarısı yüzde 27... Şampiyonluğu kazanma olasılığı yok.
BEŞİKTAŞ
Ligin en sorunlu ekibi Avrupa’da başarıyla ligde hayal kırıklığını bir arada yaşadılar. Türk futbolundaki sarsıntılardan olumsuz biçimde etkilendiler. Yönetim boşluğu yaşadılar. Zengin görünen kadroda yerli yabancı dengesini kuramadılar. Fernandes dışında kariyerini geliştiren oyuncuları yok. Teknik direktörün (Tayfur Havutçu) katkısı henüz yok. Futbolcuların verimliliği 10 üzerinden 4. Derbi başarısı yüzde 27. Şampiyonluğu kazanma olasılığı yok!
İstanbul ilk sınavı vermiş
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) olimpiyat oyunları kurulu Başkanı Gilbert Felli ve yardımcılarıyla aday kentlerin geçen hafta gerçekleştirdiği video konferanstan iyi haberler aldım. Toplantıya katılıp olimpik ahiret (!) suallerine verilen yanıtlar, tatmin edici, açık ve ikna edici imiş... Dostlar, özellikle Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın performansını, hazırlığını ve bekletmeden anında verdiği akıllı yanıtları överek anlatıyorlar.
Elbette, en merak edilen soru da sorulmuş:
“Siz hem 2020 olimpiyat oyunlarına, hem de 2020 Avrupa futbol şampiyonasına aday görünüyorsunuz. Kararınız ve tercihiniz nedir ?”
Bu soruyu seçilmiş bir siyasetçi değil, TMOK İkinci Başkanı Hasan Arat yanıtlamış : “Başbakanımız Sayın Erdoğan, İstanbul’un olimpiyat adaylığını kesin ve kararlı bir dille 13 Ağustos’ta açıkladı!”
Bu yanıtın ne kadar ikna edici olduğunu bilmiyoruz. Çünkü Başbakan’ın tercihini de bilmiyoruz.
Önümüzde kritik bir 30 gün var.
13 Mayıs’ta UEFA, 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası ile ilgili ev sahipliği adaylık başvurularını ülke federasyonlarından alacak . TFF’nin kararı da henüz bilinmiyor.
15 Mayıs’ta IOC Kanada’da toplanarak aday kentlerle ilgili ilk raporları değerlendirecek.
TFF Avrupa Şampiyonası’na aday olursa, UEFA ne karar verir bilemem ama, olimpiyat dosyamız, maalesef çöpe atılacak!
Muslera, Melo, Riera
Galatasaray’ın üç yabancı oyuncusu, ligin en huzurlu takımında kızgın gündem yarattılar.
Önce Muslera’nın, Manisa’daki son maçta penaltı atışına değinelim. Bazı dostlar etik bakımdan bu atışı yanlış buluyorlar. Fair play anlayışından sapıldığını, rakibin aşağılandığını ve Terim’in, Muslera’ya penaltı attırarak hatalı bir karar verdiğini öne sürüyorlar.
Onlara katılmıyorum. Önceden de örnekleri görüldü. Bir takımda bütün futbolcular gol atmışsa, bir kalecinin de öyle bir gol atma şansını kullanması masum bir istektir. Bu şansın ona verilmesi gerekirdi. Terim de verdi. Bunu farklı kavramlarla ortalık malzemesi yapıp tartışmaya gerek yok.
Riera ve Melo arasındaki kavgaya, Melo’nun saldırganlığına gelince...
Vukuat adamı Melo, hem güvenilirliğini, hem itibarını hem de değerini kaybetti bence. Bonservisi için nazlanan Juventus’un gıkı çıkmaz artık. Galatasaray’ın değerleri ile Melo’nun kalitesi maalesef farklı kefelere düştü.
Terim zor kararın eşiğinde... Şu ana kadar yanlış yapmadı. Bundan sonrasını da tahmin edelim... Kanımca Melo da, Riera da Süper Final aşamasında kadroda olacaklar. Ama gelecek yıl ikisinin de İstanbul’da olacağını sanmıyorum.
Hoca’nın kararını bekliyorum.