Fatih Terim, futbolu sadece teknik - taktik çerçevesinin içinde değil, bütünüyle bir oyun, bir olgu, sosyal bir etkinlik olarak düşünen “filozof“ kimlikli bir teknik adam. O nedenle Türkiye Futbol Direktörlüğü gibi, öncesinde örneğine rastlanmayan çok özel bir unvanla TFF’de görev aldı. UEFA’ya önerdiği ve kabul ettirdiği gibi, Spor Toto Süper Lig’de de takımların 23 kişilik kadrolarla sahaya çıkmasını bu sezon başında önermiş. Ancak, sözleşmelerin önemli bir bölümünü “maç başı“ ödemelerle oluşturan kulüplerin direnciyle karşılaşmış. Fatih Terim, başında iki şapka taşıyor. Bunlardan birincisi, Milli Takım Teknik Direktörlüğü... Kamuoyu futbolda maçlara ve sonuçlara odaklandığından Terim’i hep birinci şapka ile görüyor, Milli Takım’ın hedefleri, kapasitesi, seçilen futbolcular ve onların performansı ile yoğunlaşan değerlendirmeler yapıyoruz. Örneğin, İzlanda maçını öncesiyle, sonrasıyla didik didik analiz ettik ve dosyayı (Çek maçına kadar) kapadık. Terim de gündemimizden çıktı.
Oysa taşıdığı ikinci şapka var başında. Türkiye Futbol Direktörlüğü... Bu şapka O’nu teknik direktörlüğün daha da üstüne çıkaran, daha geniş ve derin bir vizyonu çağrıştıran, beklentileri büyüten ve gelecekteki futbol hayatımızı etkileyecek bir şapka.
Liglerin statüsü, ceza ve ödül sistemleri, futbolcu, antrenör ve hakem eğitimi, okul - futbol ilişkilerini belirleyecek ortak programlar, uluslararası ilişkiler, futbolun ekonomisi, psikolojisi, futbolun yönetimi... Aklınıza ne gelirse bu şapkayı başında taşıyan adamın vizyonuna, önerilerine bağlı.
Milli maçı hatırlamak
Fatih Terim’i milli maçtan milli maça hatırlamak, o maçlarla sınırlı beklentilerin içine dalıp eleştirmek , çok kolay!
Zor olan, 23 kişilik takım kadroları konusunda dahi ikna edilemeyen, paylaş(a)mayan, katıl(a)mayan kulüpleri inandırmak ve ikna etmek.
Çünkü yıllardan beri “Kulüplerin Federasyonu” sloganıyla öyle bir yapı oluşturduk ki, genel kurulda mutlak egemenliği olan kulüpler, gündelik çıkarlarına uymayan her konuda ayak diriyorlar. Fatih Hoca’nın Türk Futbolu ile ilgili vizyonundan neler çıkacak, merakla bekliyoruz.
Bakalım, ikinci şapka ile bir devrime mi tanık olacağız, yoksa külahları mı değiştireceğiz? Göreceğiz!
İNSANLAR YAŞADIKÇA...
EREN AKKAYA (Fenerbahçe U21 takımının masörü)
Trabzon’daki maçta ev sahibi takımın oyuncusu Enes Cebeci, boynuna aldığı darbe ile dili dönüp boğulma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Eren Akaya, hakemden izin almadan sahaya acil bir giriş yaptı ve genç futbolcunun dilini eliyle döndürerek bir hayat kurtardı. Futbolun eninde sonunda masum bir oyun olduğunu yeniden hatırladık. Sağol Eren!
ARDA TURAN (Atletico Madridli kardeşimiz)
Buradan giderken, en büyük hayalinin günün birinde Madrid derbisinde Real’e galibiyet golünü atmak olduğunu söylemişti. Çalıştı, çabaladı, kendini geliştirdi. Hayalini hem de pek keyifli olmadığı bir dönemde gerçekleştirdi. Tüm Atletico alemine büyük bir keyif hediye etti.
ELİF JALE YEŞİLIRMAK (Milli Güreşçi)
Özbekistan’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda 58 kiloda repesajla 3-5 maçına çıktı. Ekvadorlu Lisset Andes’i 8-2 yenerek bronz madalya kazandı. Dünya Şampiyonası’nda madalya alan ilk kızımız olarak tarihe geçti. Ben de onu olimpiyat altın madalyasıyla hayal etmeye başladım. Bravo Jale, gözümüz sende!