Eğri oturup doğru konuşalım... Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC)’nin 2020 oylamasında kaybeden İstanbul değildir sadece.
İstanbul’un kaybından daha da önemli ve hüzün verici olanı, Olimpik Hareket ya da Olimpizm kavramının aldığı yaradır.
Bu büyük idealler, her şeyden önce insanoğlunun ırk, dil, din, cinsiyet ayrımını reddeden temel bir felsefeye dayanıyordu.
IOC Genel Kurulu, İstanbul’u finale çıkarmakla adil bir görüntü sergilemiş, ancak son seçiminde “Müslümanlar sadece kendi aralarında savaşırlar, çatışırlar” diyerek kırmızı çizgi ihlali yapan Tokyo Belediye Başkanı’nın kentini olimpiyat ev sahipliği ile onurlandırmıştır(!). Bu büyük haksızlık, İstanbul’u mağdur etmekle kalmıyor, ama aynı zamanda korkunç dinsel ayrımcılıkla Olimpizm’e ihaneti belgeliyor. Son oylamada ortaya çıkan tablo, farklı parametrelerle açıklansa da sayısal olarak IOC üyelerinin üçte ikisinin kendini hala İslamofobi’den kurtaramadığını gösteriyor. Daha da acı ve dramatik olanı IOC’nin tüm insanlığa örnek olacak bir hamle ile İstanbul’u seçme ve dinlerarası diyalog ve anlayışa öncülük etme fırsatını harcamış olmasıdır.
IOC’nin bu fırsatı daha uzun yıllar değerlendirebileceğini sanmıyorum. FİFA’nın, küresel enerji devi Katar’a Dünya Kupası organizasyonunu armağan etmesi, biliyorsunuz, beraberinde karanlık öyküleri de gündeme getirdi. Oysa IOC, İstanbul’la tertemiz ve aydınlık bir tarih sayfası açabilirdi, yazık!
Yine de bu hazin karardan sonra farklı bir strateji doğduğunu söyleyebiliriz. Bugüne kadar enerjisinin çoğunu tesis yapımına ayıran Türkiye, şimdi olimpiyat bütçesinin önemli bir bölümünü, gençleri için harcayacak. Onların zihinsel ve bedensel eğitim sürecine ağırlık verecek. Sporcu sayısını ve performans gelişimini birinci hedef olarak hayata geçirecek. Devlet’in uçağı Ankara’ya inerken Buenos Aires’ten dört sözcükle özetlenebilecek bir karar getirdi: “Tesis tamam, şimdi insan!”
Yeni olimpiyat adaylıklarına en azından 2024 için ara verileceğini, Türkiye’nin daha temiz, daha çok ve daha başarılı sporcuyla uluslararası spor arenasında boy gösterebileceğini düşünebiliriz. Tabii, IOC’nin de Olimpizm’e ne kadar bağlı kaldığının hesabını yapması dileğiyle!
BA’daki Başbakan
Buenos Aires’te tüm yorgunluğuna rağmen, ılımlı, olumlu, ölçülü ve içten konuştuğunu gördüm Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın.
Vefa Stadı’ndaki İstanbul Amatör Küme finallerinde mücadele eden genç futbolcu, olimpiyat kürsüsünde konuşuyordu. Kendisini kutladım, o eski günleri andık.
Geçen hafta Süddeutsche Zeitung’dan Christiane Slötzer’in “Olimpiyat’ı alırsanız ne değişir?” sorusuna, “Her şeyden önce yerel ve bölgesel gerginliklerle öfkesi artan Başbakan daha ılıman ve müşfik davranışlara dönebilir” yanıtını vermiştim. Hep birlikte yaşama sevincimizi tazeleyecektik, olmadı!