Avrupa Futbol Şampiyonası’nın futbola taktik olarak hangi yenilikleri getireceğini henüz bilemiyoruz. Hangi takımlar öne çıkar, hangi yıldızlar parlar, maçlar başladıktan sonra hep birlikte göreceğiz. Ancak şimdiden öngörebileceğimiz konular da var. Futbol organizasyonları, özellikle Avrupa’da düzenlendiği zaman, ekonomiye global ölçekte bir ivme kazandırıyor. Endüstriyel futbol, marka değerleri, kitlesel hareketlilik ve çeşitli sektörlerde yarattığı canlılıkla ekonomide tetikleyici özellikler gösteriyor.
2006 Dünya Kupası sırasında ABN Ambro Bank, UBS (Union Bank Switzerland) ve Goldman Sachs gibi önemli kuruluşlar, futbol ve ekonomi arasındaki ilişkilere dayalı araştırmalar yaptılar ve İtalya- Almanya finalinin en yararlı eşleşme olabileceğini, İtalya’nın şampiyonluğunun ise dünya ekonomisinin geleceği bakımından daha iyi olacağını saptadılar. Sonunda Kupa’yı İtalya kazandı. Gök Mavililer sadece sportif başarı ile yetinmediler, bunun yanı sıra ekonomik bakımdan da gözle görülür bir büyüme elde ettiler.
Bu yıl Mastercard’ın spor ekonomisi uzmanı Prof.Dr. Simon Chadwick’e yaptırdığı benzer bir araştırma, euro 2008’in 1,4 milyar euroluk bir ekonomik değer yaratacağını ortaya koydu. Prof. Chadwick’e göre Türkiye, oynadığı her maçta 42 milyon euroluk bir değer yaratacak. Maç biletleri, yiyecek- içecek satışları, yolculuk ve konaklama giderleri, ticaret, sponsorluk ve reklam gelirlerinde yaşanacak artışın yanı sıra telekomünikasyon ve yeni medya servislerinin daha fazla kullanılmasıyla sağlanacak pozitif ekonomik etkilerin hem yerel, hem de global ölçekte hissedilmesi bekleniyor.
Türkiye ne kazanacak?
2002 Dünya Kupası’nda Türkiye Uzakdoğu’ya (Kore/Japonya) 2000 futbol gezgini gönderebilmişti. Bugünkü durum, yüz binlerle ifade edilse yeridir. Türkiye’nin sadece kendi göndereceği Euro 2008 turistleri bir yana, Almanya, Hollanda, İsveç, Belçika ve Fransa’dan İsviçre’ye akacak Türkler’in de önemli bir futbol ekonomisi için potansiyel taşıdığı ortadadır.
Peki, ülkemiz bu organizasyonun 16 finalistinden biri olarak ne kazanacak ?
Değerli dostum futbol ekonomisti Tuğrul Akşar’ın Cahdwick araştırmalarından yola çıkarak yaptığı analizlere göre Türkiye, Euro 2008’den en az 300 milyon dolarlık bir ekonomik değer kazanacak.
İşte 300 milyon dolarlık liste :
En az 100 bin adet TV satışından 100 milyon dolar.
Forma bayrak satışları 70 milyon dolar.
Yayıncıların reklam geliri 15 milyon dolar.
Tanıtım fırsatının değeri 50 milyon dolar.
Seyahat acentelerinden 5 milyon dolar.
Milli Takım turnuva geliri 10-35 milyon dolar.
Milli Takım sponsor geliri 15 milyon dolar.
İletişim ve mobil tel.sektörü 5 milyon dolar.
Hediyelik eşya satışı, PC oyunları 5 milyon dolar.
Elbette bu rakamlar her sektörün başarısı oranında daha da artabilir.
En fakir ülkeyiz!
Prof.Chadwick, Euro -2008’in gruplarında en yüksek ekonomik değerin Fransa-İtalya, Hollanda-Fransa, İtalya-Hollanda ve İsviçre-Portekiz maçlarında yaratılabileceğini öngörüyor: Maç başına 49-56 milyon euro.
Grup maçlarından sonraki aşamalarda ise Almanya en yüksek değer üretecek takımlardan biri olarak gösteriliyor. Doğal olarak Milli Takımımız’ın da gruptan çıktığı takdirde (hele Almanya ile karşılaşırsa ) 42 milyon Euroluk değerinin çok üzerine sıçraması da beklenebilir.
Prof. Chadwick, İtalya, Almanya, gibi ülkelerin yanı sıra Rusya’nın de bir enerji ve maden devi olarak büyüyen ekonomisiyle birlikte futbol dünyasında da başarısının ve iddiasının artacağını öngörüyor.
Türkiye, fert başına düşen milli gelir açısından grubunun en fakir ülkesi. İsviçre (49,6 bin USD), Çek Cumhuriyeti (11,6 bin USD), Portekiz (16,7 bin USD) ve Türkiye (9,4 bin USD).
Ekonomiyle futbolda uluslararası başarı arasında elbette bir korelasyon var ama, o 453 gram ağırlığındaki meşin yuvarlak, her türlü grafik ve istatistiğin canına okuyabilir. Hem de hesaplanması zor ekonomik değerler yaratarak!
O yüzden, top deyip geçmeyelim!
Es ki, es ki es!
Eskişehirspor’un play off maçlarından sürpriz bir şekilde sıyrılıp Süper Lig’e dönmesi beni heyecanlandırdı.
Nihat-Fethi-Ender’li günlere, Amigo Orhan’ın asaletiyle örnek duruşlar gösterdiği zamanlara döndüm anılarımda.
Eskişehirspor, futbolumuzun rekabet kültürüne en dinamik ve en temiz katkılarda bulunan takımdı. Kentin, futbolda yükselen sesi ve gururuydu.
Genç meslektaşım Özgür Topyıldız, Es-Es’lerin tarihini çok güzel yazmış... İletişim Yayınları’nın kitabını bulup okumanızı öneririm.
Eskişehirspor, Süper Lig’e döndü, ama bilsinler ki, futbol giderek endüstriyel bir boyut kazanıyor. Eski usul ekonomi anlayışıyla bu kulübü ayakta tutmak kolay olmayacak.
Genç Başkan Nebi Hatipoğlu, sözünü tuttuğunu, gö-revi bırakacağını söylüyor. Maliye Bakanı Unakıtan’ın siyaseten yapacağı katkılara da güvenmemek gerekir.
Eskişehirspor’un güçlü bir şekilde yapılanması için iki önemli fırsat var: Anadolu Üniversitesi ve Büyükşehir Belediyesi...
Prof. Dr.Fethi Heper ile Türkiye’nin en başarılı belediye başkanlarından Prof.Dr. Yılmaz Büyükerşen’in Kırmızı-Şimşekler’e vereceği kurumsal destek, hem futbolumuz, hem de üniversitelerimiz ve belediyelerimiz açısından yepyeni ve farklı bir örneklik oluşturabilir.
Hayal ettiğim bu büyüklüğün sesini şimdiden duyar gibiyim.
Haydi Eskişehir...
Birleş, bütünleş ve büyü!
İnönü dosyası
Beşiktaş’ta bilinen sezon sonu keyifsizliklerini perdelemek üzere Başkan Yıldırım Demirören bir proje attı ortaya...
Haziran’da İnönü Stadı’na kazmayı vurup temeli atacaklarını söyledi.
Lig bitti... Haziran da yaklaşıyor ama, stat işi biraz flu...
Ortada net bir proje yok.
Anıtlar Kurulu’ndan, GSGM’den, Belediye’den alınmış izin ve ruhsatlar da yok!
Sadece bir niyet var ortada...
Hiçbir ayrıntı, elle tutulur bir çalışma yok.
Öte yandan İnönü Stadı’nın gerçekten yenilenmesi gerekir.
60 yıllık tesisteki yıpranmayı ve eskimeyi çok iyi biliyorum.
Bildiğim bir şey de ödenmeyen kiralar yüzünden GSGM’nin Beşiktaş’ı icraya verdiği.
Özetle biraz ciddiyet gerek şu stat işinde.
Başkan Demirören’in acele etmemesini örnek bir proje hazırlığı yaptırmasını, kamudaki bütün birimlerden gerekli onayları almasını ve dürüst bir ihale ile stadı yenileme programına başlamasını öneririm.
Her aşamada da kamuoyunu doğru bilgilendirerek...
Böyle yapmazsa, hiçbir şeyi ciddiye almamış olur ki üzülürüm!