Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yıllar önce Beşiktaş Başkanı Süleyman Seba, telefonda dert yanıyordu : “Yahu bu Daum delirmiş. Almanya’dan bana haber gönderip, Ertuğrul Sağlam alınmadığı takdirde görevi bırakacağını söylüyor.. Adamın maliyeti 76 milyar lira. Bu parayı nasıl öderim !”
Süleyman Abi’ye “seve seve ödeyeceğini” söyledim. Çünkü kozlar Daum’un elindeydi. Ertuğrul da bu değeri hak ediyordu.
Topuz olayında merak edilen şu : “Acaba Mustafa Denizli mi istedi Kayserili’yi ?”
Hayır. Böyle bir istek yok... Öğrendiğime göre, Başkan Demirören Hoca’yı arayıp sormuş, “Alalım mı ? Ne dersin?” diye... Hoca’nın söylediği de şuymuş : “Topuz Kayseri’de zaman zaman çok bireysel, kendi havasında oynadı... Ama büyük takımlarda kısa sürede eğitilerek takımın parçası olmayı öğrenebilir.”
Şimdi tatilde ya, Hoca ile ilgili bilgileri “endirekt” yollardan alıyoruz... Frank Rijkaard’ın Galatasaray’a teknik direktör olmasını da heyecanla karşılamış hoca, “Böyle genç bir usta ile rekabet çok keyifli olur!” diyormuş.

Haberin Devamı

Topuz’u Denizli mi istedi

Kılıç, kalkan, Topuz dönemi
Kayserisporlu Mehmet Topuz’un transfer macerası, tatilin daha birinci haftası dolarken, “savaş”a neden oldu. Önümüzdeki sezonun vurdulu kırdılı bir aksiyon ligi sunabileceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Şimdiden söyleyelim. Kayserispor, Beşiktaş, Fenerbahçe ve zorunlu olarak Futbol Federasyonu’nun da dahil olacağı bu savaşta en günahsız kişi Mahmut Özgener’dir. Maşallah, Başkan’ın kucağına fitili birkaç yerden tutuşturulmuş dinamiti atıverdiler. Korkarım ki O da ne İsa’ya, ne de Musa’ya yaranacak..
Kendi adıma egoları doymamış, iktidar uğruna gözünü karartarak her türlü yanlışı yapmaya hazır olduğunu adeta bağırarak ilan eden spor yöneticilerinden hep korar, uzak dururum.
Topuz transferinde her tarafın yanlışı var. Beşiktaş yönetimi, Kayserispor’dan yazılı izin almadığı için... Kayserispor, sözleşmesinin bitimine daha 1 yıl varken, futbolcusuyla doğru ve tutarlı bir “sözleşme fesih anlaşması” yapmadığı için... Mehmet Topuz, ilgili kulüpler arasında kesin anlaşma sağlanmadan “doğuştan taraftarlık bildiriminde” bulunduğu için... Fenerbahçe de Kayserispor’la “sözleşmenin feshi tazminatı ile” anlaşırken Mehmet Topuz’u adam yerine koyup rızasını almadığı için hatalı!

Haberin Devamı

Federasyon dikkat!
Bu sorunu sonunda hukuk çözecek. Futbol Hukuku konusunda doktora yapmış bir uzman görüşünü de size sunayım :
1) Masada eli en sağlam taraf, Fenerbahçe’dir. Bugünkü haliyle Topuz’u hem oynatamaz, hem de oynattırmaz!
2) Kayserispor da masadan kazançlı çıkacaktır.
3) Mehmet Topuz, ya Fenerbahçe’de, ya Kayserispor’da oynar, ya da oynamaz, bekler... Sorun çözülmeden Beşiktaş’ta oynaması olanaksızdır.
4)Beşiktaş, transferde en çok hatayı yapan taraf. Sorunun çözümü onların gayretiyle birlikte, masadaki tarafların da anlayışına bağlı.
Bu arada futbolcunun 6 ay oynamaması halinde sözleşmesinin otomatikmen bir yıl uzaması hükmü yönetmeliklerden kaldırılmış. Böyle bir şey yok.
Metin Korkmaz ( Topuz’un menajeri olduğu iddia edilen kişi), futbol piyasasında tartışmalı konularla anılıyor. Gökhan Emreciksin’in Ankaragücü’nden Fenerbahçe’ye geçerken, Boluspor’ a tazminat ödenmemesi, Yusuf’un Trabzonspor anlaşmasından son anda caydırılıp Beşiktaş’a geçmesi, 2005’de patlayan bahis skandalında adı geçen bir oyuncu ile ilişkileri. Türkiye Futbol Federasyonu’nun, FIFA lisansı olmayan menajerleri hiçbir görüşmede, anlaşmada kabul etmemesi; kulüplerin de muhataplarını dikkatli seçmesi gerekiyor. Futbolcuların arkadaşlarını, akrabalarını, hatta kardeşlerini ve babalarını menajer tayin etmeleri gibi bir saçmalık da artık son bulmalı!
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, aynı zamanda Kulüpler Birliği Vakfı başkanıdır. Tüm başkanların eylem ve söylemlerinde bize iyi örnekler sunmasını, “birliği” dağıtacak hamlelerden sakınmasını bekliyoruz.

Haberin Devamı

İşte spor yazarı!
NBA Doğu Konferansı finallerinde Hido’nun takımı Orlando Magic, Cleveland Cavaliers’i eleyerek hepimize Los Angeles Lakers’la oynayacağı büyük final serisinin coşkusunu armağan ederken, küçük (!) bir ayrıntı gözlerden kaçtı. “Kral” LeBron James, ne Hidayet Türkoğlu ve arkadaşlarını kutladı, ne de basın toplantısına katıldı. Doğruca otobüse binip ortadan kayboldu. Uykularımı keyifle değiştirip sabahladığım o muhteşem gecelerin sonunda bu olayın yankılarını merakla bekledim. Yayıncı kuruluş NTV’nin başarılı spiker/yorumcuları Murat Kosova ve Kaan Kural’ın söyledikleri de beni pek kesmedi. Kaan’dan daha derin içerikli bir yorum beklerdim. Çok önemsemedi, geçiştirdi.
Bu olay nedeniyle NBA’yi izleyen bir spor yazarının yorumunu, Yiğiter Uluğ’un çevirisiyle aktarıyorum. Dileyen herkes, bu öyküden kendince bir pay çıkarabilir. Teşekkürler Yiğiter.

Yüzük’süz Kral
                                                                                                                                                      Adrian Wojnarowski
“Ben ‘winner’ım, hep kazanmak için sahadayım” dedi Kral James.
Buyurun bakalım... NBA Doğu Konferansı finalinden sonra kaçarcasına sahayı terk edip, Dwight Howard ve Orlando Magic’li arkadaşlarından gözüyle, kaşıyla, başıyla dahi olsa bir tebriği esirgemesinin sebebi buymuş... Soyunma odasından doğruca otobüse gidip, yenilginin tüm acısını ve sorumluluğunu basın toplantısı salonundaki takım arkadaşlarına bırakması da cabası!..
Play-off’larda herkesin eğilerek kralın yüzüğünü öpmesi beklenir, normal... Burada bir eksiklik var sadece: Kral James’in yüzüğü yok! Daha hiç kazanamadı. Hatta bugüne kadar NBA final serisinde galibiyet sevinci yaşayabilmiş bile değil. Öyleyse yüzüğü değil, ayağının öpülmesini bekliyor olmalı...
“Yaptığım, sportmenliğe aykırı bir davranış değildi” buyurmuş hazret... Ve devam etmiş: “Beni biliyorsunuz, iyi bir yarışmacıyım. Kaybetmeyi hiç sevmem. Biri sizi yendiğinde onu tebrik etmek durumunda değilsiniz. Gidip onun elini sıkmak bana çok da anlamlı gelmiyor.”
Asıl soru şu: Birinin çıkıp James’e, bir türlü olgunlaşamamış, kendine hayran şımarık bir çocuk gibi davrandığını söyleyecek cesareti var mı?
Cleveland Cavaliers’in sorunu bu... Takımda böyle biri yok.
Ne kulübün patronu, ne yöneticiler, ne koçlar... NBA üst yönetiminde ve sponsor Nike’de böyle bir babayiğit görünmüyor. O zaman yıldırımları üzerimize çekmek pahasına, iş yine bize, spor medyasının görüşlerinden ötürü çoğunlukla itilip kakılan zavallı kullarına düşüyor. LeBron kazanmayı çok istiyor olabilir. Acaba bu kriterde Michael Jordan’ı bile geride bırakmış olabilir mi? Jordan, en acılı anlarında üzerinde terli formasıyla sahada kalıp, kazananın elini sıkmayı bilmişti. Tıpkı Larry Bird gibi... Magic Johnson gibi... Julius Erving gibi...
Cavaliers organizasyonundan birinin çıkıp, James’in hem kendini, hem de formasını giydiği takımı küçük düşürdüğünü söylemesi lazım. Fakat böyle bir şeyin olamayacağını biliyoruz. Çünkü ligde herkes LeBron James’in 2010’da bitecek sözleşmesini ve o tarihten sonra Cleveland’da kalıp kalmayacağını konuşuyor. Bu koşullarda, menajer Ferry ile koç Brown, Kral James’in galibiyetlerden sonra kameralara verdiği tuhaf ve komik pozlardan memnun olmadıklarını bile uluorta söyleyemiyor, şikayetlerini kapalı kapılar ardında tutuyorlar. Patron ise bu numaraları pazarlama açısından yararlı buluyor.
James, ektiğini biçmek yerine kendini “winner” “her şeyi kazanan adam” “süpermen” gibi etiketlerle pazarladığı bir sezonun sonunda mağlubiyet fotoğraflarının dışında kalmayı tercih etti. Kazanırken “Hepimiz birimiz için, birimiz hepimiz için” gibi şövalye klişeleri ile sürekli mikrofonların önündeydi ama yenilgiyi arkadaşlarının üzerine yıkıp, çabucak sahadan ve medyadan kaçmayı seçti. Onu sevenleri utandırdı, kendini küçük düşürdü ve huysuz bir çocuk gibi davrandı. Kendi yarattığı saçma dünyaya inandı ve kimse ona bunun yanlışlığını söyleyemedi.
Belki şimdi finallerde Kobe’yi izleyip, ders alır...