Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İsviçre’den UEFA’nın disiplin kararlarını beklerken, önceden ilan edilmiş saatte bir başka belge IOC tarafından yayınlandı.
Yine İsviçre’de. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) tarafından.
Yayınlanan belge, IOC bünyesinde yer alan Evaluation Commission (Değerlendirme Komisyonu) raporu.
2020 Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları ile ilgili üç aday kentin; İstanbul, Tokyo ve Madrid’in önceden belirlenen 14 konuda tartısını yapıyor. Kesin bir öneri, tercih ya da iddia taşımadan, olabildiğince dürüst ve yalın bir dille risk analizlerini sergiliyor.
110 sayfalık raporun ilk bölümünde yer alan kent, İstanbul... Komisyon her kente 31 sayfalık yer ayırmış. Olabildiğince ölçülü ve dengeli davranmaya çalışmış.
Bu raporu en ince ayrıntısına kadar okumak, her şeyden önce bu yazıyı yazacak zaman bırakmazdı. O yüzden ana başlıklarla, dikkatimi çeken konularla yetinmek zorunda kaldım. Elbette daha ayrıntılı okudukça daha net yorumlar yapılabilir.
Kısa yoldan şimdilik kaydıyla yorumlamak gerekirse...
İstanbul 2020 projesi, yaklaşık 45 başlık altında hiçbir zaman öteki kentlerin önüne geçemiyor. Bu anlamda 45 başlığın öncelik karşılaştırmasında Tokyo, Madrid’e karşı 25-20’lik bir skor avantajı elde ediyor. Yeniden anımsatmalıyım ki bu benim kişisel değerlendirmem. Aksini düşünenlere ve yanıldığımı söyleyenlere sevinerek ve saygıyla inanmak isterim.
Haydi biraz daha umut veren bir durumla devam edelim: Sir Craig Reeddie başkanlığındaki komisyon, üç aday kentin de olimpiyat düzenlemeye yetkin, istekli ve hazır olduğunu vurguluyor. Ayrıca İstanbul için düşülen şu not da önemli : İlk defa laik ve müslüman bir ülkede olimpiyat düzenlemek. Komisyonun bu tarihi saptaması, iyi değerlendirilmeli, iyi anlaşılmalı ve anlatılmalı.
Değerlendirme Komisyonu, öncelikle adını devleşme ya da şişme, ya da orantısız büyüme olarak koyabileceğimiz “gigantism” tehlikesine karşı çok duyarlı davranıyor. Olimpiyat için inşa edilip, oyunlar sonrasında hiçbir işe yaramayacak tesisler, harcanacak dev bütçeler IOC’nin olimpiyat organizasyonundaki en büyük kaygısı. İstanbul’un 2020 için en büyük bütçeyi (19,2 milyar dolar) ayıran aday kent olması, tesislerinin yüzde yetmişini sıfırdan inşa etme niyeti, gigantism kaygılarını destekliyor. Özellikle medyaya tanınan olanaklar ve vaat edilen çalışma koşulları da maliyeti büyüten unsurlar arasında sayılıyor. IOC’nin en az masrafla, minimize edilerek gerçekleştirilmesini önerdiği hizmetler, EC raporunda İstanbul 2020’nin gereksiz ekstra harcamalarla en cömert davrandığı kalemleri oluşturuyor. Çevresel faktörler de şöyle bir kaygı yaratmış: “Yapılırsa harika ama olabilir mi?”
Raporda Tokyo’nun teknik olanakları ve ulaşım alt yapısı olarak öne çıktığı anlaşılıyor. Madrid için ortaya konan küçük bütçe (1,9 milyar dolar) gigantism tehlikesine karşı daha güvenli bir kanaat oluşturuyor.
Evet, üç aday kent de bu oyunları düzenleyebilir. Ama en riskli kent, İstanbul!
Benim, EC raporundan anladığım budur ve elbette dünyanın sonu değildir.
Bu rapor dün yayınlandı. IOC’nin tartışmaya açık bir belgesi niteliğinde. Bu rapor, sayıları şimdilik 100 olan IOC genel kurul üyelerine sunulacak. 3 Temmuz Çarşamba günü de genel kurul toplanacak Aday kentler, İstanbul,Tokyo ve Madrid 45’er dakika sunum yapacaklar, 45’er dakika da soruları yanıtlayacaklar. Asıl karar ve oylama da 7 Eylül 2013’de Buenos Aires’teki 125. toplantıda. Türkiye o güne kadar tarihinin en büyük sportif sınavını verecek.

Türk’ün olimpiyatla imtihanı
UEFA’nın aynası
UEFA Disiplin Kurulu’nun Fenerbahçe ve Beşiktaş kulüplerini Avrupa kupalarından men eden kararı, dün akşam geç saatlerde yarım yamalak biçimde açıklandı.
Gerekçeli kararı beklerken kulüplerin (takımların) cezalarını anladık da, müfettişten kişilerle ilgili ek rapor istenmesini anlayamadık. Müfettiş Palacio’nun iddiaları belli. Suçlanan kişiler de savunmalarını yaptığına göre ek rapor ne anlama geliyor, bilmiyoruz.
Elbette ek rapor sonrası alınacak kararlarla birlikte sportif hukuk süreci sonlanmış olmayacak. UEFA bünyesindeki Tahkim Kurulu’na, daha da ötesi CAS’a (Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne) başvuru yolları var. Hatta bir ayak sonrası da İsviçre Federal Mahkemesi olabilir.
O yüzden sabırlı olmak, bu süreci sorunları büyütüp karmaşık hale getirmeden bitirmek durumundayız.
Yine de üzücü, sarsıcı, umut kıran bir karar bu...
Bu kararla UEFA yüzümüze bir ayna tutuyor. Bizim belki de görmekten kaçındığımız gerçekleri, yüzleşme cesaretimizdeki noksanları gösteriyor.
Büyük sorunlara gündelik, tutarsız yaklaşımlarla çözüm bulurken evrensel hukuk ve spor ilkelerinden ne kadar saptığımızı, popülizm batağında ne kadar patinaj yaptığımızı bir kez daha hatırlatıyor.
Sportif anlamda kulüplerin zarar görmesini engelleyelim derken, kişileri hafif cezalarla kenara alıp bazılarını aklarken vicdanımızda yeni yaralar açmış olabiliriz.
Şimdi adli kararlarda Yargıtay sürecini beklerken, uluslar arası sportif yargılamada da yeni bir yola girdik.
Bu yoldan sağlam çıkmak için akıl, sorumluluk duygusu ve hukuka ihtiyacımız var...
Umalım ki rezervlerimiz tükenmemiştir.