Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Vitor Pereira’dan başlayalım... Portekizli teknik adamın Fenerbahçe’ye gelişi hiç de beklenmeyen sürpriz bir karara dayanıyordu. Bugünlerde adı da işlevi de pek önemsenmeyen Sportif Direktör Terraneo’nun bulup getirdiği bir adam... Hakkında çok şey bilmiyorduk. Bir Yunanistan macerası vardı ve çok da ciddiye alınmıyordu. Portekizli, geldiği günden itibaren farklı ve zor bir adam olduğunu gösterdi. Daum kadar popüler mesajlar vermiyordu örneğin. Ülkemizi tanımıyordu. Bizim hayatımıza ayak uydurması zaman alacaktı. Bugün de ayak uydurduğunu söyleyemeyiz.

Haberin Devamı

Ne var ki bu adam futbolu biliyor, inandıklarını tartışmak istemiyordu. Fenerbahçe’ye önce savunmayı, sonra baskılı oynamayı öğretti. Takımın kadro kalitesine uygun bir hücum formatı oluşturamadı yine de. Burada Robin van Persie ile Jose Fernandao arasında hangi tercihi yaparsa yapsın zorlandığını/eleştirildiğini söylemeliyiz. Hollandalı Persie’nin fizik olarak hâlâ olması gereken seviyeye ulaşamaması, Portekizli teknik direktörün en önemli sorunudur. Son derbiye bakacak olursak, Fenerbahçe’yi, Beşiktaş’a karşı çok akıllı bir planlamayla hazırlamış, daha üçüncü dakikada bulduğu Caner - Volkan golü için oyuncularını belki de saatlerce çalıştırmıştır. Nani’yi kenarda bekleterek Alper’le oyuna başlaması, sonrasında Ozan ve Nani’yi birlikte oyuna sürüp onların işbirliğiyle ikinci golü bulması da akıllı bir hamle örneğidir.

Pereira iyi antrenör

Vitor Pereira, sezon sonunda şampiyonluğu yakalayabilir/kaçırabilir. Birlikte bekleyip göreceğiz. Ama gerçek şu ki zaman zaman huysuzluğuna tanık olduğumuz bu adam iyi bir antrenördür!

Şenol Güneş ve Beşiktaş’a bakarsak... Bilic’le şampiyonluk kovalamaktan ve kaybetmekten yorulmuş, hamuru taa Samet Aybaba zamanında karılmış takıma, evet, yepyeni bir hücumcu kimliği kazandırdı. Oğuzhan, Gökhan Töre, Mario Gomez, Ricardo Quaresma gibi kaprisli ve sorunlu oyuncuları hem disipline etti, hem de form kazandırdı. İstatistikler kalitesini ortaya koyan sayılarla dolu. Yine de kariyerinde büyük travmaların izleri var... 1996 ve 2011’de Trabzonspor’la Fenerbahçe’ye kaptırdığı iki şampiyonluktan sonra Beşiktaş’ta da Fenerbahçe ile aynı hedefin kapışmasını sürdürüyor. Zihnini de yüreğini de meşgul eden en büyük sorun, “looser/kaybeden” adam olma endişesi... Hatırlayalım... Valencia ile iki kez Şampiyonlar Ligi finali oynayıp kaybeden Hector Cooper de “looser” damgası yemişti Avrupa’da... Şenol Hoca, 30 yıldan beri emek verdiği üst düzey antrenörlük kimliğinin karşılığını hâlâ alabilmiş değil. Hele Fenerbahçe’ye karşı çıkardığı kadro, takımını paralize eden rakibine karşı etkin bir çözüm bulamaması en büyük talihsizliği.

Haberin Devamı

Güneş ıskalar mı?

Şenol Güneş, katı, sekter bir kişiliğe sahip. İlkelerini büyük bir tutarlılıkla uygularken, gündelik taktik ayarlardan ve hamlelerden uzak duruyor. Belki de bu nedenle hedeflerini ıskalıyor. Bu yıl da ıskalar mı ? Dedik ya, bekleyip göreceğiz. İçe kapalı, konuşmayan, tartışmayan, sürekli gergin ama başarı için gece gündüz çalışan bu adama saygı göstermeliyiz.

Haberin Devamı

Galatasaray ve Mustafa Denizli... Büyük vaadlerle büyük hayal kırıklığının simgesi... Elindeki kadro 7 oyuncuyla güçlendirilecekti. Yönetim yapamadı. Dahası, eldeki Burak da satıldı.

Kariyerini riske ederek akan suyun yatağını değiştirmeye çalıştı. Olmadı. Mustafa Denizli de yapamıyorsa, bırakıp gitmek durumunda kalıyorsa, Galatasaray futbol takımının iyice bir tartılması gerekir. Belli ki kimya bozulmuş. Takım yozlaşmıştır. O takımın yenilenmesi kaçınılmazdır. Peki UEFA’nın demokles kılıcıyla bu iş nasıl olur? İşte bütün mesele!

Bob Mathias şampiyonluğunu “jiletle” kutladı

17 yaşındaki Amerikalı lise öğrencisi Bob Mathias, California’daki Tulare Lisesi’nin atletizm antrenörü Virgil Jackson’un bir bakışta dikkatini çekti. Genç hoca, öğrencisine “Dekatlon çalışsan başarırsın” dedi, o kadar. 4 ay sonra Mathias Amerikan takımına seçildi. 1948 Londra Olimpiyatları’nda 6628 puanla şampiyon oldu. Olimpiyat atletizm tarihinde altın madalya kazanan en genç sporcu odur. Madalya töreninden sonra gazeteciler, “Bu şampiyonluğu neyle kutlayacaksın?” diye sordular. Mağrur bir kahraman edasıyla babasına döndü ve “Artık tıraş olmaya başlayabilirim!” dedi.
Tıpkı Bob Mathias gibi, bizim de gençliğimizde erkekliğe ilk adım sakal tıraşıyla başladı. O yüzden hepimiz Gillette adını ezberledik. Bir sürü başka marka da vardı ama, bizim için hepsi “Jilet”ti.
Gillette - Milliyet “Yılın Sporcusu” anketi, bu yıl tarihsel kökleri güçlü iki markanın işbirliğiyle yepyeni bir heyecan yaşatıyor bize. Bu güzel ve verimli işbirliğinden çok sağlam sonuçlar çıkacağına inanıyorum.
Şimdi tıraş bitti, kazananları alkışlama vakti.

Anıt Adam: Yalçın Granit

Onu ilk seyrettiğimde 17 yaşındaydım. Yalçın Granit Türk basketbolunun yıldızıydı. Yıllar geçti, hiç emekli olmadan basketbol hizmetine devam etti. Hepimizin “şefkatli” ağabeyi oldu. Öğretmenimiz, ustamız oldu. Oyunculuğunun yanı sıra antrenörlüğü, yöneticiliği, organizatörlüğü ile bu ülkede bir basketbol kültürünün oluşumuna katkıda bulundu. Bizim potalarımızın kutup yıldızı, sporumuzun “Anıt Adamı”dır Yalçın ağabey.
Oğlu Ali Granit, geçen yıl başladığı araştırmalarını bu yıl başında bitirdi ve Can Yayınları’ndan “Adanmak” kitabıyla babasının büyük macerasını yazdı. Okuduğumda duygulandığım, ders çıkardığım bu kitabı sadece sporseverlere değil, herkese öneririm. Eline sağlık Ali Granit!

Üç silahşor... Üç ayrı portre