Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Anlaşıldı ki, herkesin kendini kurtarmaya çalıştığı kıyamet senaryosu, sorunları büyütmekten, çözümü geciktirmekten başka bir işe yaramayacak.
O nedenle derim ki, çözümü birlikte arasınlar...
Kavga etmeden, birbirlerini anlayarak,anlaşarak, uzlaşarak...
... Ve tabii, engin bir hoşgörü ile bayramlaşarak!

İŞTE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Bayram tatilinden hemen sonra futbolun tüm paydaşları, TFF Başkanı’nın girişimiyle toplanıp önemli kararlar almalı.
1) Güvence Sözleşmesi: Tüm kulüpler, bir masa etrafında toplanıp Türkiye Futbol Federasyonu’na, şike ve teşvik suçlarıyla ilgili olarak yasanın ve ana statünün kendisine verdiği yetkileri kullanırken, alacağı hiçbir karar için tazminat talebinde bulunmayacağının güvencesini vermelidir... Ankaraspor kararlarındaki gibi, Federasyon’u ağır tazminatlarla karşı karşıya bırakan sürpriz davaların önü şimdiden kesilmelidir. Tahkim yolu elbette açık... Alınan kararlara itiraz edilip düzeltilmesi istenebilir. Ancak bu talepler tazminat boyutuna gitmemeli.
2) Daha sağlıklı, daha temiz bir organizasyon için TFF, Super Lig’e bir CEO atamalıdır. Görev tanımı yapılmış, TFF Yönetim Kurulu ve Kulüpler Birliği tarafından yetkilendirilmiş CEO, yardımcılarıyla birlikte her hafta, her maçın sportif bakımdan en iyi biçimde gerçekleştirilmesi için gereken önlemleri almalı, güvenlik birimleriyle, yerel yöneticiler ve kulüplerle, yayıncı kuruluş, medya ve taraftar gruplarıyla iletişim sağlayarak, ligin marka değerini, kalitesini arttıracak çalışmalar yapmalıdır. Süper Lig CEO’su, gerektiğinde yanlış uygulamalara karşı müdahil olmalı, TFF temsilcisi ve gözlemcileriyle işbirliği sağlamalıdır.
3) Türkiye Futbol Federasyonu, anlaşılan o ki bugünkü yapısıyla futbolu yönetmekte zorlanmaktadır. Bu nedenle Başkan Mehmet Ali Aydınlar, acilen “Acil İşler Komitesi” oluşturarak çözüm sürecini hızlandırabilir. Acil İşler Komitesi, TFF yönetim kurulundan bazı üyelerin yanı sıra, iş dünyasından, hukuk ve bilim kurumlarından çözüm üretecek uzmanlardan oluşturulmalıdır.
4) TFF, Futbol Disiplin Talimatı’nda önümüzdeki sezon için bazı değişiklikler yapmış, ancak güncel çözümlemelerden kaçınmıştır. Yine de zaman geçmiş değil... Öncelikle önce küme düşür, sonra da puanını sil, biçimindeki mevcut 55. madde yeniden yazılmalı, önce puan silme, sonra da gerekirse küme düşürme ilkesi getirilmelidir.
5) Şike ve teşvike karşı TFF kendi bünyesinde hakem,futbolcu, antrenör ve kulüp yöneticileri için açık bir ihbar merkezi kurmalı ve bu kişileri, suça ve suçluya karşı koruma altına almalıdır.
6) Polis ve savcılık takibatı, anlaşıldı ki çabuk karar vermesi gereken Federasyon’un elini kolunu bağlıyor. TFF, kendisine gelen ihbar ve bilgileri araştırabilmek için teknik (telefon, bilgisayar) ve parasal takip yapabilmeli, banka hesaplarını izleyebilmeli, bu konuda kamudan ve ilgili kuruluşlardan yardım alabilmelidir. İlgili yasalara konulacak yetki maddesiyle TFF güçlendirilmelidir.
7) TÜRKİYE FUTBOL FEDERASYONU,BUGÜNKÜ DELEGASYON YAPISIYLA KULÜP YÖNETİCİLERİNE EZİCİ BİR EGEMENLİK SUNARKEN, FUTBOLUN GERÇEK AKTÖRLERİNİ (FUTBOLCU VE ANTRENÖRLERİ) MAALESEF ÇOK DAR TEMSİL KOŞULLARIYLA ADETA DIŞARIDA BIRAKMIŞTIR. ANA STATÜDE YENİ DÜZENLEMELERLE BU ÇAĞDIŞI YAPI, ACİLEN DEĞİŞMELİDİR.
Bugüne kadar TFF, sadece Kulüpler Birliği’nin dayatmalarına muhatap oldu. Kulüpler, güncel çıkarları için TFF’nu yabancı sınırlamasındaki gibi sürekli baskı altına aldılar. Parasal konularda riske girmemek için duyarlılık gösterirken, futbolun ruhu, sportif değeri ve gelişimi ile ilgili hiçbir duyarlılık göstermediler. Kendi aralarındaki rekabeti çirkinleştirip iktidar kavgasına dönüştürdüler.
İşte o yüzden bugünlere geldik... Şimdi tarihe karşı bir sınav vermeli ve onurlu bir uzlaşma ile çözümü sağlamalılar.
Bu çözüm sağlanamazsa, uzlaşma olmazsa... Kavga, gerilim, kuşku ve kaos sürer...
Sabaha kadar değil, ömrümüzün sonuna kadar!


İnsanlar yaşadıkça

Kadri GÜRSEL
Milliyet’in dış politika yazarı, şike teşvik operasyonu bağlamında, çoğu spor yazarının görüp de anlatamadığı gerçekleri yazmış... Özellikle kibir konusunda yazdıkları çok önemli... Bir de değişimin dokunulmazlıklara nasıl dokunduğunu anlatmış. Eline sağlık!
Umur TALU
HaberTürk’teki köşesinde UEFA’ya karşı babalananların, IMF’in otoritesine nasıl uyum gösterdiğine değinmiş... Her zamanki gibi ilkeli, felsefesi olan, sağlam bir duruş!.. Teşekkürler sevgili dostum.
Hayri KOZAK
Radikal’e verdiği röportajda “Fenerbahçe’nin şike yaptığı söylenen 5 maçı izledim. Şike emaresine rastlamadım... Galatasaray Başkanı büyük yanlış yaptı... Bizim temiz olduğumuz ne malum!” diyerek aklın ve vicdanın sesi oldu. Bravo Ezgi Başaran!
Ali KOÇ
Başkanı tutuklu, başkanvekili müstafi, öfke ve kavga halindeki Fenerbahçe’de nihayet sakin, sportmen, medeni ve çözümleyici bir yönetici portresi çizdi. Gerçekleri dürüstçe paylaştı. Takımın küçüleceğini anlattı, taraftarları protestoya değil, dayanışmaya çağırdı. Türkiye Cumhuriyeti’nin hamurunda tuzuı olan bir ailenin, Fenerbahçe Cumhuriyeti’ne de hayat verebileceğini gördük, memnunuz!
Usain BOLT
Sıfır Tolerans deyimi önce işkenceye karşı dillendirildi. Sonra ekonomik suçlara ve teröre karşı... Derken UEFA Fenerbahçe’ye fatura kesti... Ve son kurban, Usain Bolt... IAAF’in 100 metre yarışında hatalı çıkışa direkt diskalifiye kararı vermesi (0 tolerans) heyecanımıza, keyfimize limon sıktı... Şeriatın kestiği parmak acımaz... Tamam da... Parmağımız koptu!
Diego LUGANO
Yaşasın... Nihayet yabancı bir futbolcu, sadece transfer görüşmeleri için geldiğinde değil, kulüpten ayrılıp başka formalara uçtuğunda da havaalanında sevgi, saygı ve hayranlık görürmüş... Vefa, İstanbul’da bir semt değilmiş sadece!.. Fenerbahçe taraftarları, içleri kan ağlasa da koşa koşa gittiler kahramanlarını uğurlamaya... Yaşa Diego... Centilmen olduğunu söyleyemeyiz. Ama çok iyi bir savaşçıydın, iyi ki buralara uğradın, ayağına sağlık!

GAKGOŞ

Anne Nafile Çınar, o dönemin en korkunç hastalığı veremden öldüğünde, yanı başında 1 aylık bebeği süt bekliyordu...
Sonra kader ikinci darbesini indirdi... Baba Vahdettin Çınar pilottu, oğlu bir yaşına gelmeden bir uçak kazasıyla Nafile Hanım’ın yanına gitti.
Yalçın Çınar, anne ve babasının yüzünü bile göremeden, gördüyse de hiçbir anıya sahip olmadan, inanılmaz bir öksüzlük ve yetimlik duygusuyla Elazığ’da teyzesi tarafından büyütüldü.
Dertlerini, sıkıntılarını, isyanlarını, ana-baba özlemini hep içine atarak, kadere karşı duyduğu öfkeyi, inanılmaz enerjiler katıp, hasret kaldığı sevgiye ve şefkate dönüştürdü... Hayatını mesleğine, eşi Nazlı’ya, oğlu Emre ile kızı Hande’ye adamıştı... Olmayacak işlere, eşsiz ustalıklarla imzasını atıyor, haber fotoğrafına can katıyordu...
Oğlu Güneydoğu’da kargaşalı bir bölgede askerlik yaparken, hiç yakınmadı... Alışılmış çarelere (!) başvurmadı. Ne var ki sık sık ortadan kayboluyor, “Nerdesin?” diye sorduğumda, “Emre’yi görmeye gittim” diyordu. Emre’yle birlikte askerlik yaptı, desek yeridir...
Hayattaki en büyük kaygısı ve korkusu, çocuklarının kendisi gibi aynı kaderi paylaşmasıydı... Neyse ki değerli eşi Nazlı ile birlikte evlatlarını pırıl pırıl yetiştirdiler. Eğittiler, meslek sahibi yaptılar.
...Ve Gakgoş, tam rahat bir nefes alacaktı ki, öğrendik... Amansız hastalık, akciğerine sinmişti...
Kimseyle paylaşmadı derdini, kimseyi kırmadan, üzmeden... Kimseye darılmadan küsmeden sessizce çıkıp gitti aramızdan...
Kimbilir, belki de Nafile Hanım ve Vahdettin Bey’le elele tutuşmuş, tadını çıkarıyordur bayramın...
Işıklar içinde uyu Gakgoş’um... Bizi merak etme... Senin gibi bir dostumuz olduğu için mutluyuz, gururluyuz!.