Antalya’dayız. Belediye Başkanı Sevgili Menderes Türel’in “sporun başkenti” olma iddiası, hiç değilse şimdilik futbolun devre arasında “futbolun başkenti” olarak gerçeklik kazanmış durumda. İleride ne olur, bilemem. Yerli yabancı onlarca takım Antalya’da hazırlık kampı yapıyor. Hakemler, antrenörler ve biz gazeteciler de koşuya ara verip aynada kendimize bakmaya çalışıyoruz. Peşpeşe seminerler var. Kimi dikkatle dinliyor, kimi uyuklama modunda. Ben görmedim, ama Futbol Federasyonu’nun iki yılda bir düzenlediği ve FIFA’nın da katılıma büyük önem verdiği “Uluslararası Çalıştırıcı Geliştirme” seminerinde Aragones, Capello ve Fatih Terim konuşurken, lobide çay kahve içip dedikodu yapan en az 50 antrenör varmış. Olasıdır ki, hepsi de işsizlikten yakınan, yabancı hocaya karşı, milli takım kapılarının kendilerine açılmadığından sızlanan hocalardır. Dertlerini anlata anlata bitiremiyorlar...
Bu nedenle konuşan Aragones, Capello ve Fatih Terim dahi olsa dinleyecek vakitleri yok! Maalesef durum böyle.
Kendimize dönersek... TSYD’nin gerçekten büyük bir emek ve özveri ile düzenlediği “46. Yıl Sporun Zirvesi Semineri “de 200’ün üzerindeki süper katılıma rağmen, katılımcılardan hak ettiği ilgiyi göremiyor...
Bizde de maalesef lobi gevezeliği, yoğun dedikodu ve efkar dağıtma kültürü, öğrenme tartışma- dinleme kültürüne baskın çıkıyor. Devrim Sağıroğlu, yönettiği ilk oturumda en seçkin hocaları bir araya getirirken kibarca bu sorunumuza dokundu. Bazı arkadaşlar yadırgadı. Bana göre az bile söyledi... Eleştiriler de pek hoşumuza gitmez bizim, biliyorsunuz. Ekmeğimizin en büyük lokmasını eleştiriden kazanırken eleştirilmeyi hiç istemeyiz.
Belgesel olur
Türk Futbolunun Dünü, Bugünü, Yarınları ve Sorunları...
İlk oturumun konusu buydu. Öylesine geniş ve derin bir başlık ki tartışmaya günler yetmez. İyi bir programlamayla TV’de belgesel dizi olur. Hele katılanlara bakarsanız... Mustafa Denizli, Ersun Yanal, Bülent Uygun, Aykut Kocaman ve Tolunay Kafkas... Ülkenin en seçkin, en başarılı hocaları. Bir de mesleksel örgüt (TÜRFAD ) başkanı İsmail Dilber var masada...
Konunun soyutluğundan mı nedir, teğet geçmeyi derin konuşmaya tercih ettiler. Üstü kapalı, kimi zaman soyut mesajlarla idare ettiler. Denizli, “Fenerbahçe’yi ilk kez şampiyon yapan yerli hoca olmamdan daha önemlisi, Fenerbahçe’de sezon sonunu gören ilk yerli hoca olmamdır” dedi... Şans verilse kendinden öncekilerin de bu başarıyı gösterebileceklerine inandığını dile getirdi. Bunları 2001’de Samsunspor’u yenip şampiyonluğu ilan etmelerinden hemen sonra söylemiş ama, kimse önemsememiş... Dün önemsendi mi ? Sanmıyorum. Aykut Kocaman, en derin mesajları beklediğim hocaydı... Yapısal sorunların yoğunlaştığına dikkat çekerek “Bunların düzeleceğine inanmıyorum” biçiminde konuştu. Sonra kırık dökük ekledi : “Her şeye rağmen bana umut veren bazı gelişmeler de var!” Aradaki çelişkiyi ya da farkı çözemedim. Kusura bakmasın. Bu kadar başarıya ve onurlu bir kariyere rağmen bence sustu... Bülent Uygun ise eski konuşmalarını uzunca tekrarlarla gündeme getirmeyi tercih etti... Futbolcuların, antrenörlerin sosyal güvencesini geliştirmek, Hakan Şükür’ün federasyon başkanı olması onun açısından daha önemliydi. Laf aramızda daha önce Bülent Uygun’a Hakan Şükür’den neden federasyon başkanı olamayacağını anlattım. Günü gelince, ya da gündeme gelince okurlarıma da anlatırım.
Bezmişlerdir belki
Özetin özeti, zaman ayırdığımız zahmet edip onurlandırdıkları panel, ortada kalan laflarla, yılgın ve bezgin yakınmalarla bitti. Futbolun dünü ve bugününü biliyoruz da yarın için hocaların hangi vizyonu ortaya koyacaklarını öğrenemedik. Hayır umutsuz değilim, hocaların vizyonu olduğuna inanıyorum. Örneğin Bülent Uygun bir Musa Aydın öyküsü anlatabilir, oradan yola çıkarak bana “Biz yarın ne yıldızlar buluruz !” coşkusunu verebilirdi. Denizli’den yeni uluslararası hedefler konusunda farklı bir şeyler dinleyebilirdim. Tolunay Hoca’dan Süper Lig’in en pahalı değil ama, en az gol yiyen defansıyla ilgili şifreler de alabilirdim... Olmadı!
Peki neden olmuyor ? Elbette bir çok nedeni var... Galiba en önemli neden, futbolda en çok konuşan ve borusu ötenlerin yöneticiler olması!.. En çok sesi çıkan, gürültüyü koparanların da yorumcular olmasından bezmişlerdir belki de.
Bu kadar gevezenin olduğu yerde, susmak da bir erdemdir. Belki de bile bile sustular... Dilerim, öyledir! Belki de !
Futbol dünyası bir garip... Yusuf Şimşek, Norveç ve Bosna Hersek maçlarında kadroya çağırılınca bu bir takdir vesilesi, başarı öyküsü oluyor. Yaratıcı ve usta ayaklara ne kadar ihtiyacımızın olduğu gerçeği vurgulanıyor.
Yusuf Şimşek, ara transferin gündemine oturuyor. Önce Bursaspor’dan Trabzonspor’a transferi... Ardından gerçekten büyük bir sürprizle Beşiktaş’a gelişi.
Yusuf’un çok koşan, yüksek tempoda sert futbol oynayan iki takımda da ne yapacağı, neler yapamayacağı elbette tartışılır. İki takımda da açıkça eksikliği görülen yumuşak ve kıvrak oyun becerisinin neler katacağı da düşünülmelidir. Kendi adıma ben ne Trabzonspor’da ne de Beşiktaş’ta Yusuf’un olağanüstü işler yapacağına, bir devamlılık sergileyebileceğine inanmam. Ama yine de değerli bir oyuncudur. Bazı maçları kurtarabilir. Beşiktaş özelinde Delgado’nun sert top alışverişlerine, top kayıplarına bir alternatif olarak daha sakin, daha zekice oyunuyla el altında tutulabilir.
Burada temel yanlış, Aydın Karabulut gibi geleceği olan bir değerin en az üç yıllığına gözden çıkarılıp bir takas malzemesi olarak kullanılmasıdır. Tuna Üzümcü’nün Bursaspor’a gidişine bir şey diyemem. Ama Aydın net bir kayıptır.. Beşiktaş, bir kariyerin sonunu alırken, bir kariyerin gelişimini de gözden çıkarmıştır, yanlıştır.
Yusuf’la ilgili en çarpıcı eleştirileri Sergen Yalçın yaptı. Herkesin görüşü kendine. Bazı dostlar, “Sergen için ağabeyleri sandalyede otursa bile oynaması gerektiğini söylerdi. Sergen aynı şefkati Yusuf’a niye göstermiyor ? Kendi devamlılığı neydi ki Yusuf’a ahkam kesiyor!” diyorlar.
Sergen’in yaptığı bir futbol yorumu. Oynadığı oyunla yaptığı yorumu karşılaştırmak doğru değil...
Bu konuda elbette son söz Yusuf’a aittir. Ben sevdiğim oyuncunun, son sözünü sahada söyleyeceğine inanırım. Bize iyi şeyler söylemesini dilerim.
Engelliler Ligi
Engellilerin bizden farklı insanlar olduğunu sanmayın. Asla başka tür varlıklar olduğunu da aklınıza getirmeyin.
Bir mayın, bir trafik kazası, bir arıza, bir düşme, bir hastalık sizde beni de her an engel konumuna getirebilir. 11 yaşında trafik kazası geçiren ve tekerlekli sandalyeden attığı okla 2008 Paralimpik şampiyonu olan Gizem Girişken gibi... Onu tanıdığıma gerçekten memnun oldum. Duru su gibi tertemiz, huzurlu bir yüzü var. Kendiyle ve heyetle barışık. O yüzden büyük denge dezavantajına rağmen, 2012’de engelsizlerle birlikte yarışıp ok atmak için hazırlanıyor. Annesinin de desteğiyle bize acıma değil, gurur duyacağımız şeyler fısıldıyor.
Ampute Milli Takım sorumlusu ve oyuncusu İsmail Temiz, futbol oynarken ortopedik bacağını çıkarmak, kanadyenleri almak zorunda. Çok mutlu, hiç yakınması yok. Kalan sağ ayağıyla mayına değil, topa basıyor artık.
...Ve İsmail inanılmaz çabalarla insanlara ve kulüplere ilham verip bu ülkede Ampute Futbol Ligi’ni başlatıyor. Burada saygı ve takdirle adlarını anmalıyım : Malatya Bedensel Engelliler, Malatya Yıldızlar, Samsun B.E., Samsun Engelli Gücü, Ordu B.E., İstanbul Engelliler, Altay, Gençlerbirliği, Karagücü, Antalya, Kayseri Erciyes, Konya B.E. Konya Meram. Şimdilik 13 takım... On dördüncüsü de kurulmak üzere.
Peki Büyükler nerede ? Onları da bekliyoruz!
Engelli kardeşlerimizi seviyoruz.!