Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

...Ve Yıldırım ‘Aziz’ oldu


Beşiktaş kongresi, beklendiği ve tahmin edildiği gibi Yıldırım Demirören’in galibiyetiyle bitti. Hemen söyleyeyim; bu kongreden çıkarılacak önemli sonuçlar var: Onlardan biri, kulüp kongrelerinde iktidarı değiştirmenin hemen hemen olanaksız olduğudur. Endüstriyel spor gelişip sektörleştikçe duygular ve idealler bir yana savrulacak, çıkarlar, stratejiler ve kişisel ilişkiler ağı da giderek sık bir dokuya dönüşecektir.
Yıldırım Demirören’i (ve saygıdeğer eşini) içtenlikle kutluyor, başarılar diliyoruz.
Bu seçimle Demirören, 2023 yılına kadar kulübü yönetme yetkisini de cebine koymuştur. Tecrübesi ve kongre taktikleri konusundaki uzman ekibi, ona sürdürülebilir iktidar olanaklarını armağan etmiştir.
Bu anlamda Yıldırım, kendini “Aziz” ilan etmiştir. Fenerbahçe başkanınının tartışılmaz liderliğini ve başkanlık karizmasını Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nde tekrarlamak için yola çıkmıştır.
Elbette geçmişten dersler çıkararak (ki öyle olduğunu söylüyor), ekibini yenileyerek, kendi iradesiyle daha inanılır, daha disiplinli, bir yapı oluşturarak, akşamüstü kararlarından vazgeçip, dinleme - tartışma - karar süreçlerine özen göstererek yeni dönemin içini doldurabilir. Aksi halde geometrik borç büyümesiyle Beşiktaş sadece küçülür ki, bu hazin durumu rakipleri bile istemez!
Beşiktaş kongresinde neler gördüm, anlatayım...
Örneğin Murat Aksu’ya yapılan “kongreye siyaset karıştırıyor” eleştirisi, Demirören destekçilerinin en büyük malzemesiydi. Oysa asıl siyaset sihirbazı, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal oldu. Nedense, Yıldırım Demirören ekibine inanılmaz destek verdi. Bu anlamda yakın dostlarıyla zaman zaman telaş ve heyecanla yürüttüğü bir kampanya sergiledi. Aksu’ya yönelik “AKP’nin adamı” eleştirileri, “Ümraniye’ye mescit yapacak” söylemleri, hep bu grubun “laik” Beşiktaşlılar üzerinde uyguladığı baskının araçları oldu.
Kongreden iki ay kadar önce Demirören’in asbaşkanı Levent Erdoğan, Aksu’ya yakınlık gösterdi ve destek vereceğini söyledi. Bülent Deriş de öyle... Faruk Pala’nın da Aksu’ya destek vermesi soru işaretleri yarattı. Bir anlamda ibra karşılığı seçimi kaybetmeye razı bir Demirören stratejisi uygulanıyordu. Aksu, işbaşına geldiği gün “hesaplaşmaktan” vazgeçmemek için kongrede Demirören’i ibra etmeyeceğini deklare etti. Faruk Pala hemen adaylıktan çekildi. 1500 kişilik özel listesi olan Bülent Deriş, yeniden Yıldırım Demirören’i destekleme kararı aldı. Levent Erdoğan da işbaşındaki başkanla dostluk tazeledi.
Murat Aksu, eylem ve söylemleriyle tutarlıydı. Son dakikaya kadar gruplarla işbirliği ve pazarlık yapmayacağını ısrarla tekrarladı. Hasan Arat 2002 kongresinde 4 grupçuyu listesine alarak 3200 oy elde edip Bilgili’ye karşı kaybetmişti. Aksu, hiç bir grupla işbirliği yapmadan 2900 oy aldı. Bu bir başarıdır. Beşiktaş’ta eleştirinin, alternatif oluşturmanın, proje geliştirmenin ve tutarlı muhalefetin örneğidir. Özellikle Aksu’nun ekibine dikkatinizi çekerim. O ekipte kendi alanlarının şampiyonluğunu kazanmış çok değerli insanlar vardı. Bu insanların enerjisi, Beşiktaş’ta vizyon zenginliği yaratabilir... İlle de iktidar ortağı olmalarına da ihtiyaçları yoktur. Bu notları bir kenarda tutun, görürsünüz...
Haberin Devamı

Anlamsız inat!
...Ve Süleyman Seba... Beşiktaş’ın onursal başkanı, Türk sporunun anıt adamı, maalesef bu kongrede de kendinden beklenen net mesajları verememiş, kafa karışıklığına neden olmuştur. Bir yandan Yıldırım Demirören’e karşı tavır geliştirip Aksu’yu desteklediğini yakın çevresine aktarırken, bir yandan da bolca kullandığı ve ne anlama geldiği pek de anlaşılamayan “şey”leri tekrarlayıp ekranlarda “Sadece 1 tane oyum var” demekten kendini alamamıştır. Anlamsız biçimde inat ve ısrarla sürdürdüğü Hikmet Çetin kampanyası ise hayalkırıklığı yaratmıştır. Bugün aralarının soğuk olduğu söylenen, ama hayat boyu Seba ideallerini savunan iki dostu (Curoğlu, Keçeli) Demirören’le yönetim ortağıdır.
Beşiktaş’ta kongreye hazırlanan ekiplerin ve liderlerin ille de Seba’dan referans almaları, destek aramaları artık sona ermelidir. Onursal başkanın böyle bir sorumluluğu ve misyonu yoktur. Biz onu sevgi ve saygıyla anmaya, sportif kimlik ve kişilik örneği olarak selamlamaya devam edelim. Tanrı uzun ömür versin ve hep bizimle olsun, yeter!


Ne damarmış be hocam!
Mustafa Hocam’a, anjiyo yapıldı, stent takıldı. Her an patlayabilecek damarı, yeniden sağlam biçimde servise girdi. Bu haberler yazılırken kalpten yola çıktık, karın bölgesinde durduk.
Sağlık haberlerine ne kadar ciddi(!)
yaklaştığımızın göstergesi.
Her neyse... Mustafa Hocam’a geçmiş olsun. Ciddi bir tehlikeyi atlatmış.
Ama sorunlu ve sıkıntılı süreçten yine de iki kupa çıktı Beşiktaş’a.
Helal olsun, ne damarmış be hocam!


Öksüz ülke: Türkiye
Türk Milli Futbol Takımı, 14 Ekim 2009’da Bursa’da Ermenistan’ı yendiği maçtan bu yana, tam 111 gündür futbol sahalarında yok.
Dünya Kupası’nda elemeleri aşamadığımız için Teknik Direktör Fatih Terim, istifa etti. Yardımcılarının da işine son verildi. Bu yetki ve görev boşluğu, Milli Takım’ı da gündemden kaldırdı.
Hep beraber, milletçe öksüz kaldık.
FİFA, Dünya Kupası öncesinde belirlediği uluslararası takvime göre 14 Kasım 2009’da ulusal takımların hazırlık maçı yapmalarına izin verdi. Play-Off dışında kalan, elenen ya da finalist ülkelerin çoğu hazırlık maçları yaptılar. Türkiye bu tarihte 2006 Dünya Kupası şampiyonu İtalya’dan özel maç daveti aldı. Ama teknik direktör yokluğundan bu davete yanıt verilmedi. Oysa Terim’in yardımcılarından birine- ikisine görev verilip bir hazırlık maçı oynanabilirdi. Böylece en azından FIFA dünya sıralamasında maç yapmadan geriye düşmüş olmazdık.
Önümüzdeki ay, 3 Mart 2010’da yine hazırlık maçları var. Galiba yine pas geçeceğiz. Çünkü teknik direktörümüz yok!
Teknik direktör arayışlarına dönersek, Guus Hiddink’le, Klinsmann ve Löw’le zaman geçirip Trapattoni’nin aşırı taleplerinden sonra gündemin gerisine attığımız bir arayış süreci var... Bu süreç o kadar uzadı ki, işin içine siyaset söylemleri de girdi. Tüm altyapıların teslim edileceği Ersun Yanal’ın bile atamasını yapamıyor federayon.
Pazar günü saat 13.00’de 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası kura çekiminin Varşova’dan naklen yayını var. TRT’yi açın, ekranda her şeyi göreceksiniz ama, son anda bir sürpriz olmadığı takdirde yeni teknik direktörümüzü göremeyeceksiniz. Çünkü federasyonumuz, ekipte teknik direktör götürmeyeceğimizi, Polonya federasyonuna ve UEFA’ya bildirdi.
Bu boşluk, beni hüzünlendiriyor. En azından, kanlı bıçaklı ayrılmadıklarına göre, Fatih Terim’e bir jest yaparak ondan böyle bir temsil görevi isteyebilirlerdi. Nezaket ve dayanışma örneği olarak... Terim de bilinen uluslararası kariyeriyle her türlü yorumu yapar, en azından danışman statüsüyle kura çekiminin hemen ardından yapılacak fikstür toplantısına da katılabilirdi. Bu fırsat hâlâ kaçmış değil.
Mart ayına dönersek... Türkiye şu hazırlık maçı fırsatını kaçırmamalı. Ersun Yanal’la mı olur, Abdullah Avcı’yla mı ? Biri bulunur. O maç da oynanır. Oynanmalı!