Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Öncelikle şunu belirteyim: Fenerbahçe ve Galatasaray gibi iki ezeli rakibin, ligden önce tam da şu günlerde karşılaşması bence çok doğrudur. Yurtdışında kamp yapılan yerlerde yerel kulüplerin, otellerin ya da başka kuruluşların koyduğu hazırlık, çift kale uygulaması düzeyindeki uyduruk kupa maçlarından çok daha ciddidir.
Biri Şampiyonlar Ligi’nde 3. ön elemeye çıkacak, diğeri UEFA Avrupa Ligi için eleme müsabakası yapacak iki takımımız da bir anlamda gösteriden (ya da sınavdan) önce son “kostümlü” provada boy gösterecekler.
Rastgele rakiplerle yapılan beş on bin euroluk sözüm ona maçlardansa kendilerini en değerli, en güçlü rakipleri karşısında sınamaları, skor ne olursa olsun ciddi bir kazançtır.
“Gurbet Kupası”nı en azından bu nedenle destekliyorum...
Daha başka güzellikleri de var...
Örneğin, ezeli rekabeti ölüm kalım maçlarına, sadece resmi müsabakalarla sınırlı bir sürece dönüştürmeleri, iki kulüp yöneticilerinin de 10 yıldan beri içine düştüğü ve bir türlü çıkmak istemedikleri bir yanlışlıklar komedyasıdır. Şimdi hiç değilse bu komik durumdan kurtuluyorlar.
10 yıl önce liderliğini Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın üstlendiği görüş, bu ülkenin en köklü spor geleneklerinden birini, TSYD Kupası’nı hayatımızdan sildi. O dönemin Galatasaray ve Beşiktaş başkanları da Aziz Yıldırım’ı destekleyip bu turnuvayı oynamayacaklarını beyan ettiler. TSYD Başkanı olarak bu kararlarını büyük bir üzüntüyle karşıladım. Yönetim kurulumuzla birlikte aldıkları kararın yanlışlığını vurgulayan yazılar, mektuplar yazdık. Kendileriyle toplantılar yaptık... Bu arada kulaktan kulağa Fenerbahçe Teknik Direktörü Mustafa Denizli’nin bu turnuvaya karşı olduğu da fısıldandı, inanmadık.
Sayın Aziz Yıldırım, TSYD Kupası maçları yüzünden ortamın gerildiğini, iki kulüp taraftarlarının arasında giderek artan nefretin önüne geçemediklerini, sakatlıklardan fena halde zarar gördüklerini ve kötü sonuç alınması halinde taraftarlarının ağır tepkisiyle karşılaştıklarını dile getirdi.
İleri sürdüğü tezlerin hepsine karşı tezlerle yanıtlar verdik, hiçbirini dinlemek istemedi.
Üç Büyük Kulüp başkanıyla, o günkü federasyon başkanının odasında toplantılar yaptık. Bir defasında Faruk Süren, rizikoları sıralayıp “Biz size her yıl 100’er bin dolar verelim, yardımcı olalım... Ama Kupa’yı unutalım, ne dersiniz?” önerisinde bulundu.
Çok utandım... “Sayın Başkanlar, benim derneğimin ianeye ihtiyacı yok. Biz bir turnuva düzenleyip birlikte bir iş yapıyorduk. Organizasyonun tüm gelirlerini de kardeşçe dörde bölüyorduk. Şimdi bu bağış ya da iane hiç de etik değil. İlişkilerimizi bozar, başka beklentilere neden olur!” dedim.
Zaten medyadaki kendi üyelerimizden de yeterince destek göremedik. Kimi mesleksel ilkeleri öne çıkararak samimiyetle, kimi de kulüplere yaranmak ya da başka hedeflere ulaşmak amacıyla TSYD Kupası’na engel oldular. Ben ve yönetici arkadaşlarımsa, bu köklü geleneği başlatan Necmi Tanyolaç, Kahraman Bapçum, Necati Bilgiç, Tevfik Ünsi gibi kurucu büyüklerimize karşı inanılmaz bir mahcubiyetle doluyduk.
Her neyse... TSYD bu turnuvanın onurlu sahibi olarak tarihteki yerini koruyor, turnuva oynanmadan da dimdik ayakta duruyor. İane almadan, kimsenin kapıkulu olmadan!
Aradan geçen 10 yılda anlaşılan o ki geleneklere saygı gibi kavramlar örselenirken, endüstriyel kaygılar daha da artmış. Sakatlık riskiyle TSYD turnuvasına karşı çıkanlar, şimdi sponsorlardan elde edilecek gelir, bilet satışı ve TV yayınından gelecek paralarla en az 1,5’ar milyon Euro’yu kasalarına koymanın heyecanıyla maç saatini bekliyorlar.
Tam 30 yıl önce Tercüman’da iki ezeli rakibi Frankfurt’ta “Vatan Kupası” için karşı karşıya getirmiştik... Şimdi Gladbach’da BorrusiaPark stadında santra yapacaklar.
Merak etmeyin kötü sonuçlar çabuk unutulur. Futbolcular banyoda bile sakatlanabiliyor, bu maçın risklerinden de korkmayın. Avrupa’da yaşayan futbolseverlerimiz, birbirlerini düşman olarak görmüyor buralardaki gibi. Farklı formalar ve bayraklarla aynı minibüse doluşup birbirleriyle şakalaşıp dalga geçerek keyifli bir futbol gününü paylaşacaklar.
Yeter ki her maçtan sonra birbirlerine demedik laf bırakmayan yöneticilerimiz, bu defa olsun, sussunlar.
Lig yaklaşırken, futbolseverlere doğru bir örnek sunsunlar!

Haberin Devamı

Dışlananlar
Yine bir on yıl var ki sportif rekabeti ikili çekişmeye dönüştürmek, Fenerbahçe Galatasaray müsabakalarını markalaştırmak ve pazarlamak isteyenler, harıl harıl çalışıyor.
Bunların amacı, Üç Büyükler geleneğini tarihin çöplüğüne atmak, üst düzey rekabete derinlik katan “Dört Büyükler” kavramını unutturmak.
Dikkat ederseniz, Beşiktaş’ı dışlıyorlar. Trabzonspor’u yok sayıyorlar.
Oysa bırakın Beşiktaş’ı, Trabzonspor’u Bursaspor da şampiyonlar galerisinde bir yer sahibi oldu.
İki kulüp başkanının ortak satış mağazalarıyla, lisanslı ürünleri için pazarı genişletme konusundaki işbirliği, Gurbet Kupası ile rekabeti dış pazarlara açma girişimleri hep bu “biz bize yeteriz” mantığının sonucu.
Bu strateji doğrudur yanlıştır, bilemem...
Ama en azından sportif dayanışma ilkeleri bakımından eksiklerle, noksanlarla doludur...
Dışlananlara gelince... Onlar da dışlanmayacakları bir strateji belirlesinler... Önce kendi içlerinde tutarlı, sonra dış ilişkilerinde etkili ve kararlı olsunlar...
Kulüpler Birliği toplantılarına katılmamakla, federasyona karşı gerekçeleri ve haklılığı anlatılamayan muhalefet gösterileri yapmakla bir yere varılmaz!

Haberin Devamı

Bir müjde: Bisiklette büyüyoruz!
Geçen hafta hem Fransa Bisiklet Turu ile, hem de 23 yaş altı Avrupa Şampiyonası’nın Türkiye turuyla mest oldum...
Fransa Bisiklet Turu’nu Eurosport’ta inanılmaz yetenekli bir ekip anlatıyordu. Bilgiler, espriler, muhteşem görüntüler eşliğinde turun bir parçası oluyordunuz. Aydan Çelik, Caner Eler ve Sarper Günsal Fransa turunun tüm etaplarını birer kahraman olarak tamamladılar. Bu sporu bana bir kez daha sevdirdiler.
Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül de iki profesyonel takım kurduklarını, dünyanın önde gelen iki bisiklet üreticisi ile temasa geçtiklerini de müjdeledi...
Bir de TRT... Ankara’daki Avrupa Şampiyonası’nı anlatan sevgili Levent Özçelik’in sadece futbolda değil, sporun tüm branşlarında cıyaklamayan, bilgilendiren ve anlatan, heyecana ortak eden usta üslubuna bir kez daha hayran oldum. Bir de yarış sonunu hangi Polonyalı’nın kazanacağını bize dakikalar önce haber veren, arkadaki gruba sinsice girip onları yavaşlatan öteki Polonyalılar’a dikkatimizi çeken Dr. Fevzi Açıkalın...
Hepsine alkış... Hem Eurosport’a, hem de TRT’ye... Tüm kahramanlarıyla ikisine de bravo!