Alıştığımız ve kanıksadığımız her türlü rezilliğin üstüne sonunda kan da sıçradı. Askere gitmeye hazırlanan, meslek öğrenmeye ve eğitimini olabildiğince sürdürmeye çalışan, gelecek hayalleri kuran Burak Yıldırım, holiganların bıçak darbeleriyle futbol kurbanlarının arasındaki yerini aldı.
Bu ilk değildi, biliyoruz. Ama buna alışmamıştık, alışamayız.
Burak kardeşimiz, bu dünyadan ummadığı bir zamanda çekip giderken belki son kurban olabilir.
Filiz yaşamını kaybetmesi, ders çıkarmamıza, kaldıysa vicdanımızın da kanamasına, sorumluluk duymamıza, çare aramamıza yardımcı olacaksa, belki utanmaktan kurtulabilriz.
Dünya derbisi diye diye suyunu çıkardığımız şu ezeli rekabet, endüstriyel futbol çağına ne kadar görgüsüz, hazırlıksız, donanımsız, çırılçıplak bir cahil cesaretiyle girdiğimizi bize gösterdi, nihayet...
Parayı üretmek için kendini hiç zorlamayan, devletin, şirketlerin, şahısların yarattığı kaynakları paylaşırken arsız kedi kavgaları yapan, rekabet sözcüğünün yerine düşmanlığı, yarış ve barışın yerine savaşı ikame eden, kolay ve gösterişli transferlerle çabucak başarı uğruna her türlü sorumluluktan kaçan,ilkesizliği ve popülizmi en geçerli taktik olarak benimseyip gerektiğinde kendi taraftarını, kendi sporcusunu bile karşısına almaktan çekinmeyen ve akıl almaz kaynaklara ve gelirlere rağmen yine de kulübünü borçtan kurtaramayan başkan ve yönetici tipi artık tasfiye edilmelidir.
Tanrı vergisi yeteneği ile çalışıp başarıyı yakalayan, hak ettiği parayı kazanarak halkın sevgilisi olan, bizi stadyumlara ekranların önüne toplayan futbolun emek kahramanlarına selam olsun, Ama o statüyü kişisel egolarını tatmin etmek için kullanıp forma aşkının arkasına sığınarak derebeyi davranışları sergileyenlere de lanet olsun! Artık böyle futbolcuların özürünü de kabul etmiyorum ben. Bir kere hata yaptılar, hoş gördük. İkincide affettik... Ama bu kaçıncı? Siz derebeyliğini, kabadayılığı bir yaşam biçimi olarak seçtiyseniz, orada biz olmayacağız. Milli Takım dahil, artık o formalara da layık olmadığınızı bilin, paralarınızı biriktirin, sözleşme sürenizi doldurun ve çekip gidin.
Elbette tiraj, reyting ve çıkar uğruna ruhunu satan yorumcularla da yazarlarla da işimiz olamaz artık. Bugün ya da yarın... Er geç çekip gideceksiniz. Bence acele edin!
Bu statüyle, bu delegasyonla, bu siyaset ve spor anlayışıyla da bir yere varamayız biz. Sadece şiddet yasası değil... Sporla ilgili tüm ana statü ve yönetmelikler dibinden tepesine kadar değiştirilmeli, sporu yapan, izleyen, organize eden ve yönetenlerin hakça temsil edildiği görev ve sorumluluklarının tanımlandığı yeni bir spor düzeni kurulmalıdır.
Hemen, acilen...
Kurbanlar çoğalmadan, rezillikler daha fazla sürmeden...
Her yıl şampiyonlar çıkaran bir ülke olurken, sportif anlamda küme düşmeden!
İnönü soruları
Beşiktaş Başkanı Sayın Fikret Orman”ın Dolmabahçe”deki tüm engellere rağmen İnönü Stadı”nın yenilenmesi için gösterdiği çabayı alkışlıyorum. Yıldırım Demirören döneminde başlayan çabalar, nihayet hüzünlü veda sevimli talanla hayata geçiyor. Yine de benim merak ettiğim sorular var: Acaba İnönü Stadı”nın adının değiştirilmesi için kendilerine bir talep ya da tavsiye geldi mi ? Yönetim böyle bir söz verdi mi? Niyet gösterdi mi?Yeni stadın projesini kim yaptı? Bize mimari bilgiler verilebilir mi?
Bu inşaatın yapımında taraftarların ve halkın ortaklığına başvuracak mısınız?
Sayın Başkanı aradım, toplantıdaydı, konuşamadık. Yanıtları alırsam, yazarım.
Sir Alex Ferguson
27 yıllık kariyerini muhteşem bir başarı ve onur abidesi olarak noktaladı. Kazandığı şampiyonluklar ve kupaları biliyorsunuz.
Asıl Ferguson, bir karakter olarak iyi tanınmalı.
St. Mirren”i şampiyon yaptı, ama kovuldu. Çünkü futbolcuların transfer ücretlerini ve haftlıklarını ödemeyen yöneticileri protesto etmişti.
Babasının çalıştığı Glasgov tersanelerinde grev gözcülüğü yaptı. Hayatı boyunca hep emekten yana tavır koydu. Thatcher”dan nefret etti. İşçi Partisi”ne bağış yaptı, Toni Blair”e seçim için taktik verdi. Babası katolikti, Protestan bir kızla evlendi. Alex protestandı, Katolik bir eş seçti. İkisi de mezhep çatışmalarını anlamsız bulduklarından böyle bir kaynaşma yolu seçtiler. Genel olarak ikinci sınıf ya da genç futbolcuları toplayıp onları yıldız statüsüne taşıyarak birinci sınıf bir takım yarattı. Hiçbirine yaslanmadı. Nazlanana kapıyı gösterdi. O yüzden kafasına ayakkabı fırlattığı Beckham da, golcüsü Roonie de Portekiz”den devşirdiği Ronaldo da onu baba gibi sevdiler.