Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Endüstriyel futbol, hayallerimizi süsleyen hedeflere bir türlü ulaştıramıyor bizi. Ama futbol kültürümüzü de giderek yozlaştırdığı, kirlettiği, bozduğu ve çözdüğü bir gerçek. Öylesine büyük bir gerçek ki onun gölgesinde masum ve temiz hayallerimiz bile soluyor.

Galatasaray - Fenerbahçe derbisinden önce Galatasaray’ın o günkü başkanı Ünal Aysal, Cüneyt Çakır’ın “şaibeli” olduğunu iddia etti. Giderayak suyu bulandırdı. Sözlerinin gerçekliğini kanıtlayacak hiçbir şey yapmadan çekti gitti.

Beşiktaş - Fenerbahçe derbisinden önce de Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, “Gerekirse hakem odasını da basarım” diyerek meydan okuyan bir demeç verdi. Ezeli rakiplerinin kötü günler yaşayacağını, arkalarının boş olduğunu anlattı. Esti, gürledi ve kendine göre racon kesti. Laf aramızda medyada “baronlar” diye nitelendirdiği arkadaşlara da laf atmaktan, atarlanmaktan geri durmadı. Bu söylemlere tepki gösterilmesini boşuna beklemişim. Ya dikkate almadılar, ya da ciddiye almadılar. Ama bakıyorum, Aziz Yıldırım’ın her söylediği yanına kâr kalıyor. TFF’nin verdiği hak mahrumiyeti cezaları da anlaşılan o ki 3 Temmuz süreciyle ilgili olarak 1 yıl hapiste yatmak zorunda kalan başkanı artık o kadar etkilemiyor.

Haberin Devamı

Başkanın iki yönü

Aziz Yıldırım, kulübüne verdiği unutulmaz hizmetler, kazandırdığı tesisler ve sportif başarılarla kuşkusuz en başarılı Fenerbahçe Başkanı olarak tarihe geçecektir. Buna karşılık spor kültürümüzde yarattığı tahribatın, kavganın ve gerilimin de kayda alınması gerekir.

Yıldırım, hırçın, uzlaşmaz, tepeden bakan ve itip kakan tavrıyla doğal olarak Fenerbahçe taraftarlarının büyük bölümünü bir arada tutan safları sıklaştıran bir başkandır. Onun bu tavırları, ezeli rakiplerinin taraftarlarını da etkilemekte, kongre kulislerinden tribünlere kadar hemen her ortamda onlar da “Yıldırım gibi” bir başkan hayalini kurmaktadırlar.

Olayların rüzgârından aklın kuytusuna çekildiğiniz zaman Aziz Yıldırım’ın kazandırdıkları kadar kaybettirdiklerinin de hesabı ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Yıldırım’ın üslubuyla biçimlenen, ya da o üsluptan etkilenen spor hayatımız maalesef rekabet yerine kavgayı, rakip yerine düşmanı yerleştirmiş, en başta derbiler olmak üzere kültürümüzün önemli değerleri örselenmiş, kirlenmiş, çözülmüş ve dağılmıştır.

Haberin Devamı

Oyunculara da yansıdı

Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynanan ve Fenerbahçe’nin hak ederek kazandığı derbi sırasında/sonrasında yaşanan olaylar utanç vericidir. Bu olayların en utandıranı ise Süleyman Seba’nın kutsal nöbetini devralmış Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın artık tarz değiştirerek kavganın bir parçası olmayı seçtiğini ilan etmesidir. Beşiktaş Başkanı, haftalık ya da sezonluk gel-gitlerle tarz ve ağız değiştiremez. Beşiktaş Başkanı, Beşiktaş duruşu diye tanımlanan örnek sporcu tavrını terk edemez.

Aziz Yıldırım’a dönersek...

Yarattığı tahribat, en sonunda futbolcularına da sıçramış durumda... Onunla adeta yarışırcasına gider yapanlar, meydan okuyanlar, rakiplerini aşağılayanlar, tartışanlar, çatışanlar hemen her derbide kötü davranış örnekleriyle popüler ikonlarımız (!) arasına katılıyorlar. Ne hazin bir tablo!

Haberin Devamı

Tam yağlı, yumuşak gözlemci raporu

İlhami Kaplan, bir zamanlar başarılı bir hakemdi. Sadık Deda’nın Antalya bölgesinden çıkardığı nadide bir çiçekti. Ama hakemlik kariyeri çok erken bir zamanda bitti. Duydum ki kardeşimiz gözlemcilik yapıyormuş. Hele son derbinin gözlemcisi de oymuş... Yumuşak, tam yağlı bir rapor yazmış. Penaltı tartışmasına değinmemiş, Olcay’ın kartlarına dokunmamış, Emre - Bilic vukuatını görmemiş, avantaj kuralını da es geçmiş. Bülent Yıldırım’a 8.3 vermiş. Yani iyi ve başarılı. Ordövr tabağındaki beyaz peynir gibi bir rapor bu! Hayır, ben almayım. Buyrun buradan yiyin Sayın MHK Başkanı Zekeriya Alp. Afiyet olsun!

Olimpiyat defteri kapandı mı?

TMOK’un olağanüstü genel kurul toplantısında rüzgâr gibi bir seçim yaptık. Uğur Erdener’in yenilenmiş yönetim kuruluna başarılar dileriz.

Ancak çok sessiz, tartışmasız, derinliği olmayan bir kongreydi bu. Olimpik hareketin daha etkin, daha üretken bir kongre yapmasını beklerdim, olmadı.

Kongrede 2020 Olimpiyat Oyunları’nda yaşadığımız hayal kırıklığının yerine hangi ideali koyacağımızı da merak ettim, İstanbul’un 2024 adaylığını sordum. Başkan’ın açıklamasına göre, siyasi irade bu konuda henüz karar vermemiş. İslam ülkeleri ile Afrika’nın vaadedilen ama boş çıkan oyları sıkıntı yaratmış. Buenos Aires oylamasında ortaya çıkan sonuç beni hiç şaşırtmadı. Yine de 36 oy almak başarıydı. Madrid’i aradan çıkarmak başarıydı. Ancak dürüst bir özeleştiri yapmalı, o noktadan 2024 adaylığına sıçramalıyız. TMOK, Devlet ve Belediye bu tarihsel hedeften asla vazgeçmemeli!