Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

O da en az Ersun Yanal ve Diego Simeone kadar övgüyü hak ediyor. Üstelik, O’nun kariyer yolculuğu şampiyon meslektaşlarından daha uzun, daha çileli daha kahırlı. Yine de yadsınamayacak başarıların kahramanı. Süper Lig şampiyonluğu kazanamamış, Barca - Real zincirlerini kırıp Atletico Madrid’e şampiyonluk kazandıramamış olsa da futbolda adı “Çare” olarak zihinlere yerleşmiş bir hoca Yılmaz Vural.
Süper Lig’de tutunmak isteyen de ona başvuruyor, oraya dönmek isteyen de!
Son başarısı, Mersin İdmanyurdu’nun PTT. 1.Lig’den Süper Lig’e dönüşüne yaptığı katkıdır.
Takımın teknik direktörü Hakan Kutlu’ydu ama, oraya gelene kadar da Yılmaz Vural iş başındaydı.
Vural, sadece teknik analizlerle, antrenmanlarla, taktik hazırlıklarla ilgilenmedi. O işleri yaparken Mersin İdmanyurdu’ndaki finansal sorunlara da çare bulmak için olağanüstü çaba gösterdi. Mersin Valisi Hasan Basri Güzeloğlu’na futbolcuların birikmiş alacaklarının ödenmesi konusunda başvurdu, çözüm üretilmesini istedi. Antrenmana çıkmak istemeyen oyuncularıyla Başkan Ali Karamanlı ve yöneticiler arasında üzerine hiç de vazife olmayan “arabuluculuk” yapmaya çalıştı.
Takım, Samsunspor karşısında finali beklerken, Yılmaz Vural ve yardımcıları yalnız kaldılar.
O arada göğüs ağrıları hocayı sıkıştırmaya başladı. Acele İstanbul’a uçup doktorlarına başvurdu. Yüksek tansiyon, ritm bozuklukları, anjiyo derken Yılmaz Vural’a son darbe bir telefonla geldi:
“-Hocam paranızı alamadığınız için şehri terk ettiğinizden görevine son verildi!”
Kimse sağlık durumunu, hatırını sormadı. O doktorlarla görevinin başına dönmek için tartışadursun, Mersin İdmanyurdu Kulübü, Vural’ın defterini dürmüş, daha önce görevine son verdiği Hakan Kutlu’yu alelacele şehre getirip sözleşme yapmıştı.
Yılmaz Vural’ın başına gelenler, Soma faciasında tanık olduklarımızla yan yana gelince ortak bir tabloyu oluşturuyor : Emeğe saygısızlığı!
Hoca’nın futbolcu alacakları dururken, kendi alacaklarının peşine düşmeyecek, sözünü dahi etmeyecek karakterde olduğunu biliyoruz. Böyle bir karaktere karşı Mersin İdmanyurdu yöneticileri, acaba aylık ve primlerle birlikte 650 bin Euro’yu bulan ödemeden de kurtulma hamlesi yapmış olamazlar mı? Bu soru, Süper Lig’e dönüşü destansı coşkuyla kutlayan Mersinlilerin vicdanında da sorulmalı.
Elbet hukuk yolları açık.
TFF’nin Uyuşmazlık Çözüm Kurulu var. Orada bu iş çözümlenebilir. Ancak iki tarafın da UÇK’da alınacak kararı peşinen kabul etmesi gerekiyor. Aksi halde anlaşmazlık Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gider. Yıllar önce bir TFF genel kurulunda kaşla göz arasında çıkarılan bu kararla kulüplerin ekmeğine adeta yağ sürüldü. Hemen hepsi mahkeme yoluna sapıp ortalama 2 yıl sürecek davalarla alacaklılarını oyalamayı seçiyor.
Türkiye’de futbolcuların ve antrenörlerin kaderi ne yazık ki bazı yöneticilerin elinde ve dilinde sürekli harcanıyor.
Sadece Yılmaz Vural değil, “emek” de kaybediyor!

Haberin Devamı

FUTBOL VE HAYAT!

Haberin Devamı

Simon Kuper’in kitabından çok şey öğrendik, “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” derken, zihnimizi açtı. Güzel ve masum oyunun ekonominin, siyasetin, coğrafyanın, yerel ve evrensel kültürün etkisinden soyutlanamayacağını bir güzel anlattı. Soma faciasından da şu gerçek ortaya çıktı: “Hayat da Sadece Futbol Değildir!”
Her şeyini futbola bağlayıp hayatın tüm değerlerine ve renklerine boşverenler için acı bir ders!

Haberin Devamı

Bİr İbret anekdotu

Mersin’deki finansal sıkıntı sadece futbolcuları değil, kulüp çalışanlarını da vurmuş. Borcu yüzünden tutuklanan da olmuş. Play-Off’ta final başarısından sonra işadamı Adem Öztürk, 25 bin liralık primi 80 bin liraya çıkarmış... Yılmaz Hoca üç tecrübeli futbolcusunu çağırıp “Çocuklar bu para sizin yaralarınızı sarmaya zaten yetmez. Ama çimciden malzemeciye kadar bütün personelimiz zor durumda. Gelin bu parayı onlara verelim” demiş. Takım kaptanları Ali Tandoğan ve Nurullah Kaya ile Mehmet Yıldız, iki gün sonra gelip “Hayır Hoca, bu para bizim hakkımız!” demişler. Yorum sizin.

Yıldırım'ın durumu

Fenerbahçe’ye üye olma koşullarını yeniden düzenleyen tüzük değişikliğinin kötü şöhret tanımını daha somut biçime dönüştürmesi bir Aziz Yıldırım manevrası mı? Spor çevrelerinde çok tartışılan bu duruma açıklık getirelim: Hayır bu bir manevra değil!
Aziz Yıldırım’ın başkanlık görevi, 6222 sayılı yasaya göre zaten düşüyor. Yargıtay’ın onadığı mahkumiyet kararından sonra infazla birlikte bu karar da yürürlüğe girecek. Öte yandan Dernekler Yasasına göre de “örgüt” suçlamasıyla mahkumiyet kararı çıktığından Yıldırım’ın başkanlığı sona eriyor.
Dahası TFF Disiplin Talimatı’nın 59. maddesine göre yargı kararlarından sonra Fenerbahçe Başkanı’nın “ömür boyu” men cezası alması da olası. Bu olasılıkların hepsi AYM önünde bekleyen yeniden yargılama kararı ile kesinlik kazanacak. Elbette bunları Başkan’a eza etmek için yazmıyorum. Sadece gerçek gündemden bir not.

NEYİMİZ VARSA SOMA’YA

Türkiye Futbol Federasyonu Başkan ve üyeleriyle Milli Takım Teknik Direktörü ve futbolcuların Soma’daki acılı insanlarla
kucaklaşması, sevgili Ercan’ın (Güven) pek de güzel yazdığı gibi futbol ailesinin
tümüyle sergilediği dayanışma güzelliğine katılmış en sıcak dokunuştur.
Milliyet ve Demirören Ailesi’nin Soma’daki emekçi kardeşler için açtığı yardım kampanyası, inanırım ki sporsever okurların da topa girmesiyle ortak bir gurura dönüşecektir.
Haydi dostlar, neyimiz varsa Soma’ya!