Kapıdan içeri ışıkla birlikte girdiler. Milli Takım’da ilk kez bir arada oynayan çocukların oyuna taşıdığı ışık, yakın gelecek için umut veriyordu.
Emre Mor, Enes Ünal, Yunus Mallı, Kaan Ayhan, Çağlar Söyüncü... Onları biliyor ve izliyorduk. Ama maç içinde oynadıkları sürece kendilerini adeta tükettiler. Tempoyu sürekli yükselterek Rusya karşısında inisiyatifi hep koruyarak hepimize umut verdiler. Hele Emre Mor’un genç enerjisi ve masum gayretleri tribünlerde sevgi meşalelerini yakmaya yetti.
Hayır, haksızlık etmeyeceğim. Bu genç evlatlarla; Volkan’ları, Hakan Çalhanoğlu’nu Mehmet Topal’ı, Ozan Tufan’ı, Cenk Tosun’u, İsmail ve Şener’i ayırmayacağım. O gençlerle saydığım genç ağabeyler, bir bütün oluşturup sorumluluğu paylaştılar.
Becerdikleri de vardı, beceremedikleri de.
Örneğin topu kazandıklarında inat ve ısrarla Rusya kalesine yükleniyorlar ama golü bulamıyorlardı... Ya da top rakipte iken savunmada ve orta alanda boşluklar oluşuyordu. Ne var ki hatalarını anlayarak topu yeniden kazanma istekleri hiç bitmedi. Kimse alınmasın ama, gevezelik ve kekemelik bir aradaydı.
Onlar hep birlikte alkışı hak ettiler. 2018 Dünya Kupası elemeleri için sadece “kolay lokma olmayacaklarını” anlatmaya çalıştılar. Takımca sergiledikleri bu tavır, Euro 2016’daki teslimiyet futbolundan sonra hepimize iyi geldi.
Herkesin merak ettiği soruya dönersek...
Dışarıda kalan ağabeylerin de bu maçtan bir ders çıkardıklarını umarım.
Aksi halde sınıfta kalırlar!