Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Tek tek kulüp ve futbolcu adı vermek istemiyorum... Listenin uzunluğu gözünüzü yorabilir. Ayrıca bazı futbolcular zor durumda kalabilirler. Bir dee gözümüzün içine baka baka yalanlamaya kalkarlar.
Ama ortadaki gerçeği değiştiremezler.
Bugün bazı büyük kulüpler dahil, Turkcell Süper Lig’in bir çok takımında futbolcular sözleşmeden doğan haklarını zamanında alamıyorlar. Sürekli tekrarlanan ezber: “ Kimsenin parası kulüpte kalmaz!”

Yum gözünü top oyna
Ligin kısaltılmış ilk yarısında da yılların sıkıntısı devam etti. Yabancı futbolcular, sağlam sözleşmelerle geldiği için federasyona ya da FIFA’ya başvurup haklarını zamanında alabiliyorlar. Kimse Galatasaray’da yaşanan Ribbery gerçeğini unutmuyor. Hatta bazı yabancıların da Antalyaspor’da olduğu gibi zamanında ödenmeyen haklarını öne sürerek serbest kaldığını hep birlikte gördük! Yerli futbolcuların işi o kadar kolay değil... Onlar beklemek, idare etmek, sabretmek zorunda. Seslerini çıkarıp hak aramaya kalktıklarında başlarına iyi şeyler gelmiyor genellikle. Üstü örtülü bir ortak tavırla dışlanıyorlar. Kulüp kapıları yüzlerine kapanıyor. Dedikodu ağlarıyla adları gölgeleniyor. Dahası gösteri ve tantana ile geldikleri kulüpte PAF takımına gönderilmek, orada genç futbolcular tarafından alaya alınmak da söz konusu.
Sadece ücretlerle sınırlı değil futbolcunun sıkıntısı... Attığı imzadan sonra yeni kulübünde kendine yeni bir hayat kuran, eşini ve çocuğunu getiren, okula yazdıran futbolcu, kasım, aralık aylarını sıkıntıyla yaşıyor. Ocak’ta yeni yılla birlikte kira pazarlıklarının, elden çıkarılma operasyonlarının gündemine oturuyor. Performansı ile ilgili sorunları çözmeden yeni sorunlarla adeta boğuluyor. Kamuoyunun, taraftarların bakışı da farklı...

Varsa yoksa kendileri
Kamuoyu Güiza’ya anlayış gösterip destek verebilir. Ama Batuhan Karadeniz için o kadar anlayış, destek ve merak söz konusu değildir.
Futbolcuların bu hali, bir takım sporu olan futbolu bireysel bir meslek gibi algılamalarından kaynaklanıyor. Her koyunun kendi bacağından asıldığına inandırıldıkları için, tüm sorunlarını bireysel çabalarıyla çözmeye çalışıyorlar. Kendi sorunlarını çözdüklerinde takım arkadaşlarının yaşadığı sorunlarla ilgilenmiyorlar. Varsa yoksa kendileri... Kendi ücretleri, kendi gelecekleri, kendi kariyerleri...
Bu nedenle bizim futbol starlarımız genellikle dünyanın merkezine kendilerini koymuş “egosantr” tiplerdir. Evet, kendilerini geliştirip başarıya ulaşmışlardır da, kendi sorunlarının dışına çıkıp mesleksel bir örgütlenmenin liderliğine hiç zahmet etmemişlerdir. Eskisi yenisi... Oynayanı, bırakanıyla aklınızdan geçirin şöyle futbol starlarımızı. Sahada takımlarına katkı anlamında unutulmaz başarıların sahibidirler. Öyle anılırlar. Taraftar gönlünde en seçkin yer onlarındır. Ama meslektaşları, takım arkadaşları onları nasıl hatırlayacaktır ?
Sadece birlikte yaşanmış maçlar ve seyahatler mi ? Fazlası olmalı, değil mi ?
Futbolcu, futbolun merkezinde olan adamdır... Hepimizi statlarda, ekran karşısında toplayan odur. Hepimiz, onların oynadığı oyuna göre kurmuşuz yaşamımızı... Her şey onların emeği üzerine bina ediliyor. Bunu biliyoruz.
Peki futbolumuzu örgütlerken buna özen gösterdik mi ?
Örneğin şu federasyon seçimlerinde delegeleri belirlemenin dışında Profesyonel Futbolcular Derneği’nin hangi etkinlikleri var ? Futbolla ilgili yüzlerce, binlerce karar alınırken futbolcular ne kadar söz sahibi ? Yoksa onların topa vurmaktan başka bir hakları yok mu ? Yayın haklarının paylaşılmasından, transfer ve ceza yönetmeliklerinden, yabancı futbolcu kontenjanının belirlenmesinden sezon planlamasına kadar yüzlerce konuda görüşleri, katkıları olamaz mı ?
Gerçek bir örgütlenmeyle Türk futbolcusu federasyon yönetim kurulunda temsil edilemez mi ?
Haydi şu keskin soruyu hep birlikte soralım şimdi : Futbol sadece Kulüpler Birliği’nin sahneyi kaptığı, futbolcuların, antrenörlerin ve hakemlerin sustuğu bir iktidar alanı mıdır ?
Evet, maalesef öyledir ve bu durum hiç de sağlıklı değildir!

Vay Alex vay!

Yum gözünü top oyna
Fenerbahçe’nin Brezilyalı Kaptanı Alex, önce sevgilerini sundu kamuoyuna...
Gerekirse 40 yaşına kadar Fenerbahçe’de kalabileceğini, hatta TC vatandaşlığına da geçebileceğini söyledi.
Üç gün sonra da “Beni isteyenler var. Geleceğimi düşünmek zorundayım. Sözleşmemin uzatılması için gereken ilgiyi görmezsem, aldığım teklifleri değerlendirebilirim” dedi.
Bu sıcak ve soğuk mesajların ardındaki gerçek şu : Alex Fenerbahçe’yi sağlam kazığa bağlamak istiyor. Elbette hakkıdır. Daha yüksek bir ücret, daha uzun bir kontrat.
Ama Fenerbahçe’nin de artık daha etkin, daha yaratıcı, daha tempolu , daha sorumluluk sahibi oyunculara ihtiyacı var.
Alex’e teşekkür ederken, yumuşak bir geçişle yavaş yavaş bu değişime hazırlanabilir. Bence en çok 1 yıl daha uzatılacak sözleşmeden sonra Fenerbahçe’de Alex dönemi sonlandırılmalıdır.
Abdullah Avcı, Altan Tanrıkulu ve Mehmet Demirkol’un teknik analizlerle dile getirdikleri “10 numarasız futbol”, yakın gelecekte Alex’siz Fenerbahçe’yi de akla getirecektir.
Elbette istatistikler Alex’e saygı duymamızı gerektiriyor. Wilhelm Efendi’den beri Fenerbahçe’de oynayan en başarılı yabancı oyuncu o!
Ama bilelim ve bilsin ki Alex de vazgeçilmez değil!


Olmadı başkan!
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali’nde kameralar tarafından görüntülenmiş. Arkadaşların biraz da ölçüyü kaçırarak sürekli çekim yapmasına sinirlenmiş.
“Hepiniz şerefsizsiniz... Benim iznimi almadan çekim yapamazsın!” diye gürlemiş.
Orası kamuya açık bir alan. Çekim yaparken ille de izin alınması gerekmiyor. Dediğim gibi, süreyi uzatmış olabilirler. Ama rica edersiniz, çekim biter.
Aziz Yıldırım, zaman zaman güç gösterisi yaparken özellikle medyayı seçiyor. Hakaretin bini bir para. Sadece kendi kulüp televizyonu, sadece kendi kulüp dergisi...Gerisi palavra.
Majestelerinin medyası bundan ibaret.
Ama unutulmasın, Fenerbahçe de kamu yararına kurulmuş bir dernek...
Orası da kamuya açık bir alan...
Uzatmayalım.
Bize bir özür borcunuz var Sayın Başkan!