Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Diyarbakır, provokatörler ve futbol açılımı



Aslında kararın alt yapısı günler öncesinden hazırlandı.
Hükümet, Genelkurmay, İstanbul Valisi ve muhalefetin “temenni” şeklindeki açıklamaları ile kamuoyu oluşturuldu.
Herkes konuştu, fikir beyan etmeyen bir tek köyün muhtarı kaldı.
Konu medyada tartışılırken, “Kural mı vicdan mı?” muhasebesinde başparmaklar yukarı işaret etti, Futbol Federasyonu’na da işin prosedürünü uygulamak kaldı.
Sonuçta futbola ince bir balans ayarı çekildi, Diyarbakırspor kümede kaldı.
Ne diyelim, bravo!
Peki, bu stratejik operasyon ile Diyarbakırspor kurtuldu mu?
Elbette hayır.
Hatta yeşil-kırmızılı ekibi şimdi çok daha zorlu günlerin beklediğini söylemek mümkün.
Soru şu;
“Diyarbakırspor’u sportif açıdan kimler kümede bırakacak?”
Morali sıfırlanan futbolcular mı?
Bir sivil toplum örgütünün başkanı gibi davranan, aynı zamanda meteliğe kurşun atan Çetin Sümer mi?
Yoksa “Ben nereye geldim ?” diye hayıflanan Teknik Direktör Güvenç Kurtar mı?
Belki de bunca rezilliğe yol açan “provokatörler!”
Sahi, provokatör demişken, kimdir dilimize doladığımız bu adamlar?
Taş atıp küfür eden, ulusal marşı ıslıklayan, sahaya inip futbolcu kovalayan bu gözü dönmüşlerin hesabı nedir?
Onca olaydan sonra bir tanesine bırakın ceza vermeyi, yarın benzer olaylara önlem alabilmek için “Neyi provoke ediyorsun, nasıl bir kompleks içindesin ?” diye soran oldu mu?
Oldu ise yanıtı ne?
Bu ülkede herhangi konuda kaos ortamı yaşanıyorsa, acizliği örtmenin en kolay yolu sorumluluğu “bilinmeze” havale etmektir.
“Bilinmez” ise Tekel işçisinin eylemini, hak arayan üniversiteliyi, maaş çilesi çeken emekliyi, mazot alamayan çiftçiyi, hastane kapılarında sürünen kimsesizi, İsrail’i protesto eden mazlumu çıkarlarına alet eden “provokatörlerdir.”
Sağım solum, önüm arkam provokatör!
“Diyarbakırspor’un bir barış projesi” olduğundan söz edenler, tribünde yaşananları barış sözcüğünün hangi harfi ile ilişkilendirip haksızlığa uğradığını savunuyor, merak ediyorum doğrusu!
Lafta barış, oyunda savaş!
Yaşanan süreç kimseyi yanıltmasın.
Federasyonun “futbol-siyaset muhabbetini” güçlendiren kararı işleri iyice güçleştirdi.
Malum unsurlar yeşil-kırmızılı ekibi ligde tutmaya bu kadar niyetli ise, kolları hemen sıvasın.
Görevini başarıyla icra eden Futbol Federasyonu’nun ardından, Diyarbakırspor’un rakiplerine de gerekli mesajları göndersin.
Hakemlere anlayacakları dilden talimatlar versin
Hatta Kulüpler Birliği Vakfı toplanıp, Diyarbakırspor’un ligde kalması için izlenecek stratejiyi acilen kamuoyuna ilan etsin.
Çünkü yine “çok özel bir durum” hasıl olmuştur.
Yıllardır ne çekiyorsa bu özel durumlardan çekiyor güzel memleketim.
Lakin sıkıldım açılım söylemlerinden ve göz göre göre delinen yasalardan, talimatlardan.
Niçin bu açılım işçim, memurum, emeklim, işsizim, medyam ve 70 kusür milyon insanım için düşünülmez?
Neden özel durumu olmayan kulüplere uygulanmaz?
“Gücünüz yetiyorsa top yekün halledin şu işi de, girelim yıllardır kapısında yattığımız AB’den içeri” diyeceğim de...
Gerçek niyet ve amacın ne olduğundan endişeliyim!

Ya talimatlar değişir ya federasyon
Kuşku yok ki, Futbol Federasyonu ve Merkez Hakem Kurulu son on gün içinde yaşananlara bakıp aynı talimatlarla yola devam edemez. Edemez, çünkü bugün ayaklarına dolanan o talimatlar yarın idam fermanları olarak önlerine konabilir.
Sen Diyarbakırspor’a böyle bir ayrıcalık tanıyorsan, talimat dediğin şey artık hükmü kalmamış bir kağıt parçasıdır.
“Efendim biz yapmadık, Haluk Ulusoy federasyonu döneminde yazılmış...”
İyi de, delen sizsiniz! Dolayısıyla değiştirmek zorunda olan da sizsiniz.
Bu kadar uzman hukukçunun ve iş bilen insanın yanında ahkam kestiğimiz sanılmasın.
Ancak aklın yolu bir.
Talimatın 20. maddesinde yer alan “tekrar” sözcüğünü siler, Diyarbakırspor’a tanıdığınız ayrıcalığı bir daha başkalarına yapmaktan kurtulursunuz.
Medya üzerinden aldığınız talimatı değil, koyduğunuz talimatları uygularsınız.
Gelelim MHK’nin hakemlerin kulağına fısıldadığı ifadelere;
“İçeri girip sahaya dönerseniz, lisansınızı elinden alırız.”
Neden?
“Soyunma odasında sağı solu arayıp etki altında kalıyorlar” da ondan!
Hakemine güvensizliğin açık kanıtı.
Eee ne olacak şimdi?
Dedik ya en kolay şey “değişime ayak uydurmak.”
Seneye de “İçeri girdikten sonra polis gerekli önlemleri aldı ise çıkın oynatın maçı” dersiniz olur biter.
Ya da hakemlerin cep telefonlarına el koyar, zihinlerinin karışmasını (!) önlersiniz.
Gerçek ortada; o talimatlar değiştirilmediği sürece, Futbol Federasyonu ve MHK’nin başı üzerinde Domokles’in kılıcı gibi sallanacak.
Birileri de yarın bunları haklı ya da haksız kullanıp, kurumları yıpratmaya çalışacak.
Dilimiz döndüğünce anlatmak istediğimiz bu!

Olmadı Sayın Vali!
İstanbul Büyükşehir Belediyespor-Diyarbakırspor maçından sonra İstanbul Valisi Sayın Muammer Güler’in açıklamalarını dinleyince şaşırmadım desem yalan olur. Belli ki Sayın Vali, devletin üst makamlarından gelecek olası tepkileri savuşturmak için taca giden topu hakem Hüseyin Göçek’e ortaladı.
Bir de kural dersi verdi hepimize!
Efendim hakemin içeri gidip geri dönmemesi hataymış. Araştırmış, (birileri kulağına eksik fısıldamış MHK’nin böyle bir talimatı yokmuş. Polis güvenliği sağlayıp maçın oynanacağı ortamı hazırlamış. Kalan süre bitirilmeliymiş.
Peki Sayın Vali, riski bu denli yüksek bir maç için görevlendirdiğiniz 900 polisin 600’u dışarıda ne işi yapıyordu olaylar patlak verdiğinde?
3 bin taraftarı, özel güvenlikçilerin arkasında mevzilenmiş 300 polisin kontrol edemeyeceğini, sizin gibi 1 Mayıs deneyimi oldukça yüksek bir mülki amirin hesaplayamaması mümkün mü?
Üstelik elinizde maçın provoke edileceği istihbaratı olmasına rağmen!
İşin acı yanı, geçen sezon Van Belediyespor- Eyüpspor maçında yaşanan olayları değerlendirirken kaleminden kan damlayanların, Olimpiyat stadındaki tabloyu yorumlarken Vali Güler’e kayıtsız şartsız destek vermeleri.
Dün öyle, bugün böyle!..
Onlara alıştık da...
Sayın Güler’in tavrı garip geldi bize!


Günün sözü
“Haksızlığa sapıp, bütün insanlar seni takip edeceğine, adaletle hareket edip tek başına kal, daha iyi.” Gandi