Erdoğan Şenay
Fenerbahçe yönetimi geçmiş sezona başlarken vitrine koyduğu strateji eksikliği ve ilkesizlik sorunlarıyla tamamlamakta berbat geçen lig yolculuğunu...
Önce iki yıl üst üste şampiyon olmuş Galatasaray'ı inceleme konusunda Fenerbahçe yönetimi hiçbir teknik çalışma yapmayı düşünememiştir... Balic ve Löw'ü almakla büyük iş yaptıklarını zanneden yönetim ve özellikle Başkan Aziz Yıldırım, bu transferlerin Fatih Terim'i durdurabileceğini sanmış, Cim - Bom'un iki yılda oturmuş kadrosunun hiçbir teknik analizine yaklaşmamıştır... Fenerbahçe ekibinin kaç kıratlık futbol değerlerine sahip olduğu hassas ölçeklerle tartıya çıkarılmadan resmi yarışmalara girmiştir Fenerbahçe kadrosu... Stuttgart'ın başında tamamen futbolcuya dayalı bir düzen yaşayan Löw'ün teknik kimliği ve Fenerbahçe'ye sağlayacağı uyum bilimsel bir incelemeden geçmeden Alman hocanın Fenerbahçe'ye gelişi İtalyan Ancoletti'nin yönetime "hayır" deyişinden sonra biraz da lotaryadan çıkmıştır kısacası...
Löw, Fenerbahçe soyunma odasına otorite taşıyıp,
tatlı - sert bir yarışma dünyası kurmak yerine,
"Melekyüzlü Alman" rolüne soyunmayı yeğlemiş, bize göre de Löw'ün yanlış yola sapması böyle başlamıştır sezonun başlarında... Ligde 9 hafta işlerin iyi gitmesi Löw'ü daha da bir gevşemeye doğru taşımış ve sempatik Alman, Türkiye'de işlerin böyle daha kolay gittiğini zannetmeye başlamıştır artık... Antrenman programları bilinen kısa zamanlarda noktalanan ve bu temposuzlukla yola devam etmekte olan Fenerbahçe'ye karşı Florya'da mevzilenen Galatasaray kadrosu, hassas bir genel strateji ile
"tam gün mesaisi"ni inançla uygulamaya devam etmiştir... Fatih Terim, Fenerbahçe'nin ligin kaçıncı haftasında kırılma noktasına geleceğine kafa yorarken, Löw ve çocukları kolay gelen üç puanlarla havaya girmiş ve evlerde düzenlenen grill partileri Fenerbahçeli oyuncuların futbol kadar sevdikleri (..!) bir eğlence haline gelmiştir artık... Samsun maçında kaybedilen puanlar aslında Sarı - Lacivertli soyunma odasında acı acı çalan tehlike sirenlerinin sesinden başka bir şey değildi, anlayanlar için... Balic'in saha içinde sistemle bütünleşen kollektif anlayışından sıyrılıp, gerekli gereksiz yerlerde gol sihirbazlığına soyunması, bütün ölü topları O'nun kullanmasına Löw'ün çaresizce seyirci kalması devri Samsun maçından sonra çok daha belirgin bir
"Balic egoizmi" olup, çıkmıştır Fenerbahçe formasında... Moldovan'ın fizik olarak yerlerde sürünen haftalara girmesi... Murat Yakın'ın çıtkırıldım
oyun anlayışı ve kart almakta gösterdiği bütün inceden narin tavırlar; hepsi hepsi Löw'ün yola otoriter adam tavrıyla çıkmayıp, futbolcuya şirin görünme kolaycılığının ögesi haline gelmiştir artık Fenerbahçe'de... Temposu alt üst olan Högh'ün yaşadığı ve tribünlere yaşattığı dramatik haftalar... Metin Diyadin ve Uche'nin kırılan ayakları, asla kötü kalpli futbol tanrılarının Sarı - Lacivertli formaya sıçrattığı lanetlerden değil, Fenerbahçe soyunma odasındaki başıbozukluk ve güç dengelerinin eriyip gitmesinden kaynaklanmıştır sadece.
Rüştü'yü bile tanınmaz hale getiren berbat maçların ve aşırı sinirli tavırlarının sorumlusu kimlerdir zannediyorsunuz sizler ? Hern Löw'ün sezon sonuna doğru laubaliliğe varan tükenişi ve O'nu Fenerbahçe'nin başına getiren işbilmezlerin işbilmezlikleri değil midir ki ? Şimdi düşünsünler bakalım. Yeni yanlışlara yeni yanlışlar ekleyerek mi Fenerbahçe'yi yenilemeye çalışacaklar, yoksa gerçekçi ve kesin kararlara doğru mu yelken açacaklar, göreceğiz bakalım.