Gökhan Türe

Gökhan Türe

gture@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Devlerin, Macau’daki ikinci hazırlık maçında da yine “hazırlıksız” yakalandığını söylemek mümkün aslında.
Litvanya karşısında, ABD maçında ilk çeyrekteki yüksek olan şut yüzdesi, dünkü oyunun neredeyse tamamında aşağıda kalıp (Litvanya % 62, Türkiye % 36.7), buna bir de Semih’in erken faul problemine girmesi (henüz 15. dakikada 4 faul) eklenince yenilgi kaçınılmaz oldu.
Aslında, her iki maça da alıcı gözle baktığımızda, eksik oyunculardan ve henüz maç ritmini yakalamamış olmaktan dem vurarak, “Ömer Aşık oynasaydı, pota altında Litvanya ve ABD’ye bu kadar ezilmezdik”, ya da “en azından biraz daha yüzdeli oynasaydık, bir nokta atıcımız  olsaydı Litvanya’yı yenebilirdik” gibi saptamalar yapmak mümkün. Aslında eksiklere rağmen, kimsenin dikkatini çekmeyen, fakat daha önceki Avrupa şampiyonalarında sürekli takımın başını  ağrıtan “temel sorunlardan” arınmış bir ekip var ortada... Sadece 2006’daki Dünya Şampiyonası’nda güneş gibi doğan, sonra 2007’de yine batan “takım kimyasının” temeli yeniden atılmış... Dostluk, arkadaşlık, paylaşım ve fedekarlıkla bezenen ve bence başarıya giden yolda “yegane olmazsa olmaz”  olan “takım havası” yeniden doğmuş ay-yıldızlı oyuncular arasında...
Günümüz basketbolunda başarı , bu temel üzerine “yetenek”, “disiplin” ve “fiziksel güç” tuğlalarıyla inşa ediliyor. Yani salt yeteneklerle bir yere varılamayacağının “sayısız” örneklemeleri hem bizim, hem de birçok Avrupa ülkesi için tarihin kara sayfalarında mevcut. Şimdi püf noktası, bu sağlam temel üzerine binayı çıkarken hesabı kitabı iyi yapmakta. Eylül’deki elemelere kadar Tanjevic’in, nasıl bir yapı inşa edeceğini bekleyip göreceğiz...