Serdar Sarıdağ

Serdar Sarıdağ

serdar.saridag@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Elbette iki sene arayla böylesine büyük turnuvalara katılmıyoruz. Elbette her turnuvada kupaların favorisi olmuyoruz... Ve elbette ki futbolda dünya devi bir ülke değiliz. Fakat biz turnuvayı tek bir golle kapatacak kadar, turnuvanın en kötü dördüncüsü olacak kadar ve turnuvanın en kötü futbolunu oynayacak kadar da küçük bir ülke değiliz!
Seferovic’in attığı golün santrası yapılmadan önce Şenol Güneş kale arkasındaki dev ekranda golün tekrarını seyrederken aklıma geldi bu sözler. Hocanın o ekrana bakışını kelimelerle anlatmak çok zor ama aklından geçeni tahmin edebiliyordum. Keşke zamanı bir dakika geriye çevirebilse de o gole engel olabilseydi! Ama böylesine imkansız bir mucizeyi Allah ona verseydi, Şenol Güneş zamanı birinci gol öncesine değil bence Antalya kampına kadar çekmek isterdi.
Baştan bakmak lazım... Yanlış giden neydi acaba? Çok mu erken toplandık? Çok mu havaya girdik? Çok mu yoğun antrenman yaptık? Çok mu yanlış analizler yaptık? Tüm bunların cevabını bulmak isterdi Güneş. 62’de İrfan Can’ın attığı gol bizi o kadar umutlandırmıştı ki, Shaqiri’nin 26’daki golüne kadar arkamda, “Türkiye, Türkiye” diye bağıran Azerbaycan Türk’ü çocuk yine bağırmaya başlamıştı. Hem de yürekten bağırıyordu. Ta ki Shaqiri 68’de farkı üçe çıkarana kadar... Bakü Olimpiyat Stadı’nın tribünleri de tıpkı o küçük çocuk gibi sessizliğe bürünmüştü. Tıpkı benim gibi. Tıpkı senin gibi. Tıpkı tüm Türkiye gibi.
Fakat sahadakilerin ve kenar yönetiminin bu kadar sessiz kalmaması gerekiyordu. Onlardan beklediğimiz, bu sessizliği bozacak ve içlerindeki isyanı sahaya yansıtacak bir oyundu. Onlardan beklediğimiz, bir refleksti. Onlardan beklediğimiz aslında çok şey değildi. Bu veda bize yakışmadı, böyle bitmemeliydi.