Taraftar baskısı olmazsa işler değişir belki dedik ama yine değişmedi. Ev sahibinin oyuna fırtına gibi başladığı final serisi maçlarının bir yenisi de dün akşam Abdi İpekçi’de sergilendi. 12-2 ile girdi Galatasaray maça, herşey istediği gibiydi. Ancak maçı onlara kazandıran, 4. çeyreğin 7 dakikasındaki 18-3’lük seriydi. Yani iki periyot başındaki toplam 10 dakikada tam 30-5’lik üstünlük bulmuştu Galatasaray, bu bir maçı kazanmak için fazlasıyla yeterliydi.
Fenerbahçe Ülker gibi bir takımın böyle büyük seriler yemesi garip gibi gelse de, sezon başından bu yana yaşanan oyun kurucu sıkıntısının, deplasmanda temponun kontrol edilmesi gereken dakikalarda doruğa çıkması, bunu normalleştirdi. Üstüne üstlük, kendisi için çok önemli iki nokta olan uzunlardan alınacak katkı ve savunma kaynaklı hızlı hücum sayıları da
beklentinin çok altındaydı Fenerbahçe’de, bu şartlarda kazanmak çok
zordu Abdi İpekçi’de.
Kazanmak için Ender de yokken mutlaka Arroyo’nun iyi oyununa, dışarıdan atılacak şutlara ihtiyaç duyan Galatasaray cephesinde ise beklentiler fazlasıyla karşılanmış, Markoishivili ile başlayan şut bombardımanı, Erceg ve Cenk ile daha da anlam kazanmıştı. Aynı anda 3 keskin şutör ile sahada kalınca sarı-kırmızılı ekip, hem Fenerbahçe’nin yardımları sekteye uğradı, hem de kriz anlarında mutlaka bir tanesi öne çıktı. Ancak Bonsu’ya da ayrı bir paragraf açmak lazım. Aslında Markoishvili’nin faul problemi ve Ersin’in çok kötü gününde olması nedeniyle süresi arttı Bonsu’nun ama hem savunması, hem de hücumda ribauntlarıyla 18-3’lük serinin kahramanlarındandı. Böylesine büyük serilerde Fenerbahçe’nin daha önceki maçlarda oyunu düzenden çıkarmak adına 4 kısaya döndüğüne ve bundan da sonuç aldığına şahit olmuştuk ama bu kez Obradovic son 3 dakikaya kadar bekledi hamle için... O hamle yine sonuç verdi, Fenerbahçe maça ortak olmak için umutlarını yeşertti ama hem süre yetmedi, hem de Galatasaray serbest atış çizgisinde iyi bir performans gösterip işi bitirdi.
Bir söz de taraftara. Galatasaray seyircisi, dün takımlarını büyük bir destekten mahrum bıraktı. Peki maç kaybedilseydi sorumlusu kim olacaktı? Gerçi pek değişen bir şey de yoktu hani... Tribünde özellikle bench arkalarındaki bölümde yer alan ‘kadın ve çocuk’lar da küfürlü tezahüratlarla erkekleri aratmadı!
Şimdi her şey, son maça kaldı. Uzun süredir basketbol böylesine büyük bir heyecan yaşamamıştı. Tek dileğimiz, en azından serinin son maçında, sadece basketbolun konuşulması, iki takımın yönetimlerinin de sorumluluklarının farkına varması.