Final maçlarında genellikle rakipler birbirlerinin her şeyini ezberlediği için, ekstra işler yapan, o günkü performansı daha iyi olan ve tabii ki, savunma yapan ekip avantaj sağlar.
Ekstra işler konusunda da genellikle kısaların performansı öne çıkar. Efes adına savunmada Doğuş, hücumda Heurtel guard katkısını en iyi şekilde sahaya yansıtırken, Fenerbahçe’deki kısaların hiçbirisi finale çıkmamıştı!
Karşıyaka maçının etkili isimlerinden Kenan bu kez ortalıkta gözükmezken, Zisis hızlı düşüşünü durduramadı. Yarı finalin jokeri Preldzic içinse, Ivkovic önlemini almıştı. Cedi-Perperoglu-Birkan üçlüsüyle Preldzic üzerindeki savunmayı sürekli sağlam tutan Efes, onu da devreye sokmayınca, Fenerbahçe’nin hücumu 19’da 3 ile oynadıkları üçlüklere kalmıştı.
Önce Doğuş, ardından da Janning’in baskısında en kötü maçlarından birisini oynayan Goudelock da, maçı 10’da 1 isabetle tamamlayınca, Fenerbahçe istediği tempoyu bir türlü bulamadı, hücumda çok etkisiz kaldı.
Aslında maçın başında Semih, o erken faulledikten sonra Oğuz boyalı alan sayılarıyla takımı ayakta tutuyordu ama Obradovic nedense 2. yarıda ikisini de hiç kullanmadı. Özellikle 4’te 3 isabetle 6 sayıyı 6 dakikada atan Oğuz’un maçı da bu süreyle bitirmesi önemli bir yanlıştı. Zaten Obradovic takımı kısalttıkça, Efes hem boyalı alan sayılarını, hem ribaunt farkını artırdı, Krstic, Saric, Lasme üçlüsüyle maçı kopardı.
Ivkovic’in en doğru hamlesi ise Obradovic’in yaptığı gibi ‘bindiği dalı kesmemek’, iyi oynayan ismini rotasyona kurban etmemekti. İlk yarıda Semih-Oğuz-Zoric üçlüsünde en fazla süre alan 6 dakika sahada kalırken, Krstic 13 dakikayı aşmıştı. Efes’in 17 top kaybı yaptığı bir maçı baştan sona üstün oynayarak kazanmasının nedeni, savunmadaki başarısı ve boyalı alandaki farktı.