Aslında ilk 5 dakikada aslında işler yolunda gibiydi ama rakip şutları sokmaya başladığı anda kontrol elimizden kaçtı. İlk maçta Printzeis başımıza bela olmuştu, bu kez Antic sahne aldı. İki oyuncunun da ortak özelliği, Savanovic tarafından savunuldukları bölümde ritimlerini bulmalarıydı. Savanovic’in kariyerinin belki de en kötü basketbolunu oynadığı dönemin çeyrek final olması büyük bir sıkıntı!
Aslında sıkıntı maça çok iyi giren Kerem Gönlüm 2 faul alıp zorunlu olarak kenara gelirken, sahadaki 5’in de bir anda kenara alınmasıyla başladı. 5 soğuk adama karşı Olimpiakos 12-4’lük seri bulunca kontrolü ele aldı, Spanoulis de sahne alınca Efes bir anda dağıldı...
Bir tek Kerem Gönlüm mücadele etti, skora isyan etti ama onun da çabası takımını kurtaramadı. Belki aynı hırsla oynayabilecek, böyle bir yenilgiyi kabullenmeyecek Sinan, Doğuş, Ermal gibi isimler de vardı ama onların yüzüne de Oktay Hoca bakmadı. Ya, bu seriyi 8-9 kişiyle oynamanın kendisine avantaj sağlayacağını düşündü, ya da zaten skor sıkıntısı çekerken yıldızları kenara almakta risk gördü Mahmuti ama bu tercihleri hepimizi üzdü.
Final Four, iyice uzaklaştı belki ama henüz seri bitmedi. Eğer Efes, İstanbul’da iki maçı da kazanırsa, her şeyi ortaya getirir. Tabii ki bunun için de en az iki tane daha ‘Kerem Gönlüm yüreği’ gerekir. Semih’in bu takıma, bu maçlar için geldiğinin farkına varması, Farmar’ın birazcık sertlik görünce penetrelerinden vazgeçip dışarıya kaçmaması, Vujacic ile Kerem Tunçeri’nin kıpırdanması Efes’i yeniden işin içine sokar. Şu görüntüde kolay değil elbette bunlar. Ama unutmayın ki, bizim ‘çıkmadık candan umut kesilmez’ diye bir atasözümüz var.