Ne yazık ki, bu turnuvada rakiplere bizim takımı durdurmaları için yeni bir taktik hediye ettik! 'İster faul yapın, isterseniz de dışarıdan zorlama atışlara itin bizi, zaten sokamayız' dedik.
Sırbistan da öyle başladı maça. Potaya yaklaştırmadı bizi, doğru gibi gözükse de attığımız şutlar, Litvanya'nın genelinde olduğu gibi çemberden geçmedi. 7'de 1 ile başladığımız maçta Teodosic ilk çeyrekte şov yapınca, kazanma umutlarımız bitiyor gibiydi.
İkinci yarıda bir gerçeği hatırladı oyuncularımız. Biz savunma yaptığımız kadar takımız. Kritik üçlükleri sokarak rakibin savunmasını açan Kerem Tunçeri, Teodosiç'e de adım attırmayınca bir anda maç ortaya geldi. Savunma, hücuma da güven getirmişti, Ömer Onan başta olmak üzere, kısalar skora katkı yapınca, içerisi de devreye girdi.
Orhun Ene'nin ikinci yarıya Enes ile başlayıp, Savanovic'in savunmacısını potaya yaklaştırması çok akıllıca bir işti. Zaten Enes, o noktayı, işledi de işledi... Ivkovic, bu hamleye Macvan ile karşılık verdiğinde Ene, Ersan'a güvendi. Son çeyreğin başında 4 kısaya dönerek baskıya başlamak, son dakikada Sırbistan 5 sayı öne geçmişken, 5 kısayla tam saha prese dönüp, rakibe top kaybı yaptırmak, elindeki kadroyu rakibe eşleşme dezavantajı çıkaracak şekilde kullanmak önemliydi. Yani coach da zaman zaman eleştirildiği bu turnuvadaki en iyi maçını yönetti. Son 13 saniyede 1 sayı gerideyken 2 hücum şansı elde etmemiz ise ikinci yarıdaki mücadelenin bir ödülüydü. Ancak önce Ömer, ardından Ersan topu çemberden geçiremeyince geçen yıl bayram ettiğimiz 11 Eylül, bu kez Sırplar'ı güldürdü. Tam 13 serbest atışın kaçırılması, 17'de 3 ile üçlük atmak, defalarca gelen maçı en son Sırplar'a götürdü.
Daha önce de birçok maçı son topta kaybeden bu takım, özellikle dün, ikinci yarıdaki mücadelesiyle bizlerin yüzünü kızartmadan, turnuvayı tamamlamıştır. Geçtiğimiz yıl dünya ikincisi olarak bizlere hayat boyu unutamayacağımız anları yaşatan bu isimleri yerden yere vurmak en büyük haksızlık olacaktır. Olimpiyat hedefi kalmadığına göre oturup düşünecek çok vaktimiz olacaktır. Ama bize yakışan, geçmişte Aydın Örs, İbrahim Kutluay gibi efsanelere yapılan vefasızlığı bu kadroya yapmamaktır.