Rus hakemi değil, sanki ajanı. Türkiye’yi mağlup etmek için her şeyi yaptı. Sergey Mikhaylov adı...
Tamam biz de berbat oynadık özellikle ilk yarıda. Litvanya maçından hiç ders almamışcasına sadece dış atışlarla başladık maça. Pota altı hakimiyetimizin olduğunu düşünüyorduk ama sadece lafta! Bizim takım 10’da 1 isabet ile başlarken, Polonya da art arda üçlükler bulunca, gereğinden fazla inandılar ve geriye düştük, ‘çantada keklik’ gördüğümüz maçta. Biraz içeriyi hatırlayınca farkı da azalttık ama, Litvanya maçının 3 periyodunda da son saniyede sayı yiyen takımımız, 3 saniye kala rakip topu yandan oyuna sokarken ve 2 faul hakkı dururken, yine faul yapmadı, yani davetiye çıkardı sayıya!
İkinci yarının başında savunma işlemeye başlamış, top boyalı alana sokuluyordu. Ömer ve Emir’in penetreleri, Enes’in hücumdaki pota altı hakimiyeti derken fark 7 sayıya çıkıyor, rakip oyundan kopuyordu... İşte o anda çıktı Rus ajanı sahneye. Periyot bitiminde, önce sportmenlik dışı faul çaldı, ardından üç atış yarattı, en sonunda da Orhun Ene’ye teknik vererek, 7 sayı farkı tek pozisyonda eritti, rakibi öne geçirdi.
Son çeyrekte bir kez daha açtık arayı, yine çok ama gerçekten çok basit sportmenlik dışı fauller çalınmaya başladı. 7 sayılık fark bir kez daha hakem kararlarıyla kapandı. 44 saniye kala Ersan’a yapılan fazlasıyla bariz faulü görmeyen hakemler, maçın sonunu kafa kafaya getirmeyi bildiler. İki takım da son hücum haklarını aynı ‘saçmalık’ta kullandı, ama onların Berisha ile yolladığı top fileden geçerken, Kerem’in anlamsız şutu çembere takıldı.
Bu hiç ummadığımız bir yenilgiydi, evet hakemin de büyüktü maça etkisi. Ancak sırf geri koşmamaktan dolayı, basket attıktan hemen sonra yediğimiz 3 boş turnike, devre sonunda 2 faul hakkımız varken faul yapmayışımız, son 10 saniyede topu yandan oyuna sokup 1 sayı gerideyken, üç sayıyı zorlamamız, bu seviyedeki takımların yapacağı işler değildi. Yani yenilgiyi sadece hakemlere bağlamak bize hiçbir şey kazandırmayacak bir teselli!
ümit