Ümit Avcı

Ümit Avcı

umit.avci@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Finalde Galatasaray’ın ev sahipliğinde oynanan ilk iki maçta 1-1’lik eşitlik olması, Fenerbahçe’nin istediğini alarak Caferağa’ya gidişi demekti. Ancak nedense Galatasaray, 2. maçı kazanıp seriyi eşitlerken, sahasında 1 maç kaybetmiş olmanın tedirginliğini yaşamıyor, adeta şampiyonluğu kutluyordu! Belki de bu kutlama ikiye katlamıştı Fenerbahçe’nin motivasyonunu.
Dün sahada öyle bir Fenerbahçe vardı ki, sanki oyun 5’e 5 değil de 5’e 8 oynanıyordu. Herkes görevini fazlasıyla yaparken, bazı oyuncular iki kişilik oynuyordu. Bu kadar enerjinin arkasında da, molalarda coachlarının söylediklerini bile birbirlerine sarılarak (maç öncesi yemin eder gibi) dinleyen oyuncuların inanılmaz kenetlenmesi yatıyordu.
Önce Nevriye başladı atmaya, pota altını çok etkili kullanmaya. Sakatlığının tamamen geçtiğini gösteriyor, Matovic’in de katkısıyla Fowles gibi bir süper yıldızın bulunduğu pota altını hallaç pamuğu gibi atıyordu. Galatasaray alan savunmasına dönüp bu düzeni bozmaya çalıştığında Angel sahne alıyor, müthiş penetreleri ile takımını sürüklüyordu. Galatasaray, Augustus-Cathings ikilisiyle ayakta kalmaya çalışsa da, Dünya Şampiyonası’nın MVP’si Horakova, neden o ödülü kazandığını, bitmek bilmeyen enerjisi ile gösteriyor ve takımının 2-1 öne geçmesini sağlıyordu.
Fenerbahçe için bu galibiyetin sebepleri olarak artık daha çok oyuncuya süre verilmesi, Nevin ve Horakova’ya rol biçilmesi, Jekabsone tercihi, ribauntlarda 35-24 ile rakibin önüne geçilmesi sayılabilir. Ancak başta da söylediğim gibi, asıl belirleyici, kimin sahaya daha çok inanarak geldiğidir.